Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Kıbrıs, eyvah demeden!..

İsviçre'de 28 Haziran'da başlayan Kıbrıs müzakerelerinin hayati önemde olduğu malumdur. Müzakerelerin son durumuna girmeden önce bazı temel bilgilerin hatırlanmasında yarar vardır. Önce adanın 4,5 asırlık egemenleri kimler olmuş ve neler yaşanmış bakalım:

Kıbrıs'ta; 352 yıl Türkler, 37 yıl İngilizler ve 3 yıl 4 ay Türk-Rum ortak Kıbrıs Cumhuriyeti egemen olmuştur. Bu Ortak Cumhuriyeti 1963'te kanlı Noel Darbesiyle yıkıp Rum devletine dönüştüren Makarios hükümeti, Türk katliamını 1974'e kadar devam ettirmiştir. Bu defa, Yunan Albaylar Cuntası adanın bir an önce Yunanistan'a ilhakını sağlamak üzere ikinci bir darbe yapmış ve yaygın Türk katliamını başlatmıştır. Türkiye, işgalci ve katliamcı darbecilere karşı Garantörlük Antlaşması gereğince 15 Temmuz 1974'te müdahale ederek büyük bir faciayı önlemiştir. Rumlar, "iki bölgeli, eşit egemen halklar" temelinde yeni bir devlet kurmaya yanaşmadı. Bunun üzerine Türkler, 1983'te BM'nin "Milletlerin kendi kaderini tayin hakkına dayanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurdu. Bizim GKRY dediğimiz Rumlar ve Yunanlılar, 1960'ta kurulan ve iki defa yıktıkları "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni kendilerinin temsil ettiğini iddia ediyor.

Bu kısa tarihçede görüldüğü gibi Rum-Yunan ikilisi, hiçbir zaman Kıbrıs'ın egemeni olmadı. Buna rağmen hâlâ, ada bütünüyle bizimdir diyor. Anlaşmazlığın temelinde yatan gerçek budur. Türkiye ve Kıbrıs Türk'ü, Girit'ten ders almadan, maalesef adım adım taviz verip günü kurtarmayı çözüm zannediyor. Belki gün kurtuluyor, ama çözüm asla... Kıbrıs adım adım elimizden kayıyor.

Çavuşoğlu-Akıncı ikilisi

İsviçre'nin Crans-Montana kasabasında BM Genel Sekreteri'nin gözetiminde 28 Haziran'da yeniden başlayan Kıbrıs müzakerelerinde; Mülkiyet, Ekonomi, AB İle İlişkiler, Yönetim ve Güç paylaşımı ile Toprak konuları ele alınacakmış. "Güvenlik ve Garantiler" konusu ise 1960 anlaşmasına göre garantör ülkeler İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın katılımıyla beşli bir toplantıda görüşülecekmiş.

Türk tarafının teklifine geçmeden önce kilit konumda olan "Güvenlik" ve "Garantörliük" ne demektir, kısaca hatırlatalım: "Garantörlük", anayasal düzeninin bozulması halinde, Garantör devletlere müdahale hakkının tanınması, "Güvenlik" Garantörlerin adada askeri güç bulundurmasıdır.

Bu kilit konularda, ilk defa, Türk tarafının yaptığı teklif şöyledir:

1-Mevcut Garanti Anlaşması Türk ve Rum kurucu devletlerinin eşitliği temelinde oluşacak yeni federal yapıya göre revize edilecek.

2-Bu çerçevede anlaşmanın referandumda onaylanıp yürürlüğe girdiği ilk gün, bir miktar asker geri çekilecek.

3-İzleme komitesi kurulacak. Komitede; 3 garantör ve Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kurucu devletlerinden ikişer üye ve federal devletten de iki üye yer alacak

4-Federal anayasa ve kurucu devlet anayasalarının işleyişi garanti edilecek.

5-Her şey yolunda giderse adadaki bakiye asker sayısı, 3 garantör ülke tarafından yeniden gözden geçirilecek.

Görünüşte çok ihtiyatlı bir üslupla hazırlandığı anlaşılan ve sonu cek-cak'la biten bu tavizler, aslında son derece tehlikelidir. Zira, 1960'ta Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla kabul edilen, günümüze kadar da "asla vazgeçilemez" dediğimiz Güvenlik ve Garantörlük haklarımızın zamana ve gelişmelere bağlı olarak, "güncellenme" adı altında değişeceği; üstelik tarafımızdan teklif edilmektedir. İleri sürülen şekle bağlı hususların ve ayrıntıların, haçlı baskıları karşısında hiçbir önemi ve geçerliliği yoktur. Önemli ve hayati olan, Güvenlik ve Garantörlük ilkelerinin olup, olmayacağıdır. Bu bakımdan esas olan, bugüne kadar bölgenin ve adanın, demokrasisi, barışı ve istikrarı yanında, KKTC'nin ve Kıbrıs Türk halkının varlığı ile Türkiye'nin millî güvenliğinin bu haklar sayesinde korunduğunun önemsizleştirilmesidir. Yaşanan bunca katliamlar, barbarlıklar ve ödenen ağır bedeller ne çabuk unutuldu? Başka bir ifade ile, bundan sonra Türkiye'nin ve KKTC'nin böyle bir korunmaya ihtiyacı olmayacak mı? Türk'e karşı kin ve nefretle hareket edenler, merhamet ve sevgi meleği mi olacaklar?

Tavize ne dediler?

Rum lider Anastasiadis, daha adadan ayrılmadan önce Türkiye'nin bu teklifine; "Konferansın, Güvenlik ve Garantiler konularını ele almak için toplandığını ve belirleyici yetkisinin bu olduğunu, ancak Toprak, Mülkiyet ve askıda bulunan konulara da bakacaklarını" söyledi.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias, Konferans merkezinde; Türklerin, Güvenlik ve Garantiler başlığının, burada İsviçre'de ilk kez açılmasını, iki sene gecikmeli olarak kabul ettiklerini söyleyerek, bunun kayda değer bir olay olduğunu vurguladı.

Alithia gazetesi "Dünkü Başlangıç Başarılı - BM Genel Sekreteri Yardımcısı ile Özel Danışmanı, Kıbrıs'la İlgili Konferansın Dün Sabah Crans Montana'da İyi Bir Başlangıç Yapmasından Ötürü Cesaretlenmiş Olduklarını Söylediler.

SONUÇ: Kıbrıs'ı Helen adası yapıp Yunanistan'a katmak isteyenler çok mutlu. Ya biz, ne olacağız? Rum-Yunan ikilisinin:

1) Ege'nin Yunan gölü olması için 18 adamızı işgali ve kara sularını 12 mile çıkarması,

2) KKTC ve Kıbrıs Türk halkını koruyan Güvenlik ve Garanti haklarından vazgeçilmesi ile Türkiye'nin kuşatılmasına asla izin verilmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları