Kerkük çoktan teslim edilmiş!
Türklerin vatanını işgal etme girişiminde bulunduktan sonra kendini İzmir'in serin sularında bulan Yunan, bir şekilde intikam almak istiyordu. Tek hedefleri Kıbrıs'taki Türk varlığını ortadan kaldırarak, adayı Yunanistan'a bağlamaktı.
1950'lerden itibaren Türkiye'nin en önemli dış politik konusu Kıbrıs oldu.
Megali İdea çerçevesinde silahlandırılan Rum çeteleri, EOKA terör örgütü aracılığıyla Türklere büyük zulümler uyguladı. Türklerin şiddetle, zulümle, baskıyla kontrol altına alınabileceği, sindirileceği düşünülüyordu.
O günlerde Türkiye, iç çatışmanın esiri olmuştu. Polis, sendika, devlet kurumları "sağ-sol" diye ikiye ayrılmıştı.
Tüm bu sorunlara rağmen "devlet aklı" hâlâ aktif bir şekilde çalışıyordu. Vatansever subaylar Kıbrıs'a çıkarma planları yaparken, Rauf Denktaş ve arkadaşlarının öncülüğünde kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) askeri eğitimleri Türk subaylar tarafından veriliyordu. Kıbrıs'ın Kurtuluş Savaşı başlamıştı.
Ancak Rumların hazırlığı çok öncesine dayanıyordu. Arkalarında devlet desteğinin yanı sıra ciddi bir silah gücü vardı. Zulüm katlanarak arttı, vahşete dönüştü.
O günlerde Denktaş'ın en önemli isteği Türk Silahlı Kuvvetleri'nin adaya çıkarma yapmasıydı. Defalarca Ankara'ya geldi, Kıbrıs Türklerini temsilen "Size ihtiyacımız var" dedi. Çok farklı cephelerde olmasına rağmen Erbakan ve Ecevit Kıbrıs'a çıkarmaya onay verdiler "Ayşe tatile çıktı" parolasıyla tarihi bir başarıya imza atıldı. Rum terörüne son verilip, Türkiye garantör ülke konumuna geldi.
Arkasına Türk kamuoyunun büyük desteğini alan Mehmetçik, Kıbrıs Türk'ünün güvencesi olmuştu.
Sonrası ise Türkiye açısından oldukça zorlu geçti. Neredeyse hiçbir devlet KKTC'yi tanımadı, tanımadığı gibi Türkiye'ye ambargolar, yaptırımlar uygulandı. Tüm bunlara rağmen Kıbrıs davasından geri adım atılmadı.
Bu davadan geriye atılan ilk adım 2002 sonrasında yaşandı. İktidara gelen AKP, Rauf Denktaş'ı aşırı milliyetçi buluyor ve adayı çözümsüzlüğe götürdüğüne inanıyordu. "Türk askeri Kıbrıs'tan gitsin" diyen Mehmet Ali Talat'a destek verildi, Annan Planı kurtarıcı gibi görüldü.
AKP'nin Kıbrıs dış politikası kısa sürede fire verdi, uygulama başarısız oldu. Denktaş gönlü kırık bir şekilde ebediyete uğurlanırken, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, ölüm yıl dönümlerinde "yâd etme" mesajı dahi paylaşmadı.
Ancak Denktaş'ın tezleri doğru çıkmıştı. Adada çözüm istemeyen tarafın kimler olduğu açıkça görülüyor, arkalarındaki AB desteği dikkat çekiyordu. Mesele Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmasıydı. AKP bu çıkarımı bir türlü yapamadı.
Kıbrıs'ta tarihi geri adımlar atılırken, Türkmen coğrafyasında da ameliyat başlamıştı. Barzani ve Talabani ABD tarafından parlatılırken, Türkmenlerin tapuları çöplerden çıkıyordu. Irak operasyonunda Saddam'dan sonra en büyük darbeyi Türkmenler yemişti. Klasik anlamda ABD mandası Araplar'a merkezi yönetimi, Kürtlere ise ülkenin kuzeyini veriyordu.
Türkiye'den gelen açıklamalar ise şaşırtıcıydı. Dönemin Başbakanı'nın "ABD askerlerinin başarısı için dua ediyorum" sözleri uluslararası basında konu oluyordu. Bu sırada Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'a girme tezkeresi Meclis'te reddedilmişti. Bugün hiç düşünmeden Suriye'ye giren Türkiye, o dönem kararı Meclis'e bırakıyordu.
Aynı günlerde siyasi erklerin manevi ortağı Fethullah Gülen, Abant Platformlarındaki açılış mesajlarında "Irak coğrafyasının son yaşadığı olaylar hiç şüphesiz ki büyük bir olgunlaşma vesilesidir" diyerek ABD bombalarıyla, adı-sanı duyulmamış örgütlerle darmadağın olmuş Irak'ın "olgunlaştığını" söylüyordu.
Türkmenler ise tamamen kaderine terk edilmişti.
Bir süre sonra Barzani'nin en büyük müttefiki AKP oldu. Barzani hayatında ilk kez Türkiye'den bir siyasi partinin kongresine "onur konuğu" olarak katıldı. AKP'nin pragmatik dış politikasına göre, Barzani'nin getirisi Türkmenlere verilecek destekten çok daha önemli anlamlar ifade ediyordu.
Barzani, Türkiye'deki 16 Nisan referandumunda AKP'nin etkin olamadığı bölgelerde "seçim ofisi" açıp, 'evet'e destek isteyecek kadar iktidarın yanındaydı. Oysa aynı Barzani, Türkiye'deki başkanlık referandumundan çok daha önce "ABD'deki seçimlerden sonra Kürdistan'ı ilan edeceğiz" diye ortalıkta dolanıyordu.
Son 2 ayda iktidar partisi milletvekillerinin söyledikleri ise her şeyi özetliyordu:
AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu "Referandum abartılıyor, bunda büyütülecek bir şey yok",
AKP Ardahan Milletvekili Ortan Atalay, "Referandum temel bir haktır",
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu "Türkiye Kürdistan'a saygı göstermeli."
Haklarında tek bir eleştiri, tek bir tepki, tek bir ihraç süreci başlatılmadı.
Referandumda ortaklaşa çalışmalardan, havalimanlarından göndere çekilen bayraklardan, milletvekillerinin açıklamalarından ve Erbil'de Kürdistan paçavrası önünde poz verdirilen Başkonsolos olayından anlıyoruz ki, Kerkük çoktan teslim edilmiş!
Kimse kimseyi kandırmasın, AKP'nin Kürdistan'a tepkisi söz konusu değildir. "Osmanlı'da da Kürdistan vardı" diyenlerin zihniyeti "Türkmen nedir, nereden gelir, ne yapar" anlayamaz.
Denktaş'ı unutturup, Barzani'yi dost bilenler bilmelidir ki; Türkler için Kıbrıs davası neyse Kerkük davası da odur.