Karadeniz AKP’ye neden direniyor?
AKP iktidarına “Karadeniz direnir” demiştim, dinlemediler. 2008’in Aralık ayı sonunda dönemin Maçka Belediye Başkanı Ertuğrul Genç’in davetiyle katıldığım Maçkalılar gecesinde, dönemin Bayındırlık Bakanı Faruk Özak’ın hamiliğini üstlendiği Çakırgöl projesi tanıtılmıştı.
Proje, Çakırgöl merkezli, 5400 yatak kapasiteli bir turizm üssü kurulmasının yanında, Perşembe Yaylası’ndan Ayder Yaylası’na kadar bütün Doğu Karadeniz yaylalarını, yayladan yaylaya kara yoluyla birbirine bağlamayı ve bazılarında konaklama merkezleri oluşturmayı öngörüyordu. Böylece, Akdeniz’deki “mavi yolculuk” gibi Karadeniz yaylalarında da “yeşil yolculuk” yapılabilecekti.
* * *
30 Aralık 2008 tarihli, “Sıra Karadeniz yaylalarını satmaya mı geldi?” başlıklı yazımda konuyu şöyle değerlendirmiştim:
“İlk bakışta müthiş bir proje gibi geliyor!
Faruk Özak kusura bakmasın, ben AKP’nin satış ve pazarlama politikalarına güvenmiyorum. Karadeniz yaylalarını, mera statüsünden çıkarıp halkın elinden alarak, yabancılara satmaya kalkışabileceklerinden endişe ediyorum.
Yalnız, böyle olursa, bölge halkı direnecektir; bilgileri olsun!”
* * *
AKP iktidarı, bu süreçte “kadastro” adı altında, Karadeniz’de büyük bir operasyon yaptı. Sonuçta bölge halkından devletle veya birbiriyle davalı olmayan kalmadı. Kadastro ölçümleri ile birlikte mevcut tapuları da hiçe sayan bir uygulamaya girişildi. Kendiliğinden ağaç yetişen tapulu araziler, orman diye yazıldı. Sonradan hükümet 2-B yasasıyla birlikte bu tapulu arazileri, parayı verene sattı! Yani toprağınızı “ormandır” diye elinizden alıyorlar, sonra da öncelik sizde olmak kaydıyla satıyorlar. Bir de kadastro yazılırken, tapuları esas almak yerine, yazım sırasında orada bulunanların beyanı esas alındığı için mesela sizin toprağınız başkasına ait gibi yazılmışsa, kendi topağınızı satın alma hakkınız bile olmuyor. Sonuçta davalar birbirini kovalıyor, yakın akrabalar, hatta kardeşler bile birbirine düşüyor. Devlet, kardeşi kardeşe düşürmek için yasa çıkarır mı?
Vatandaş, kendi toprağını devletin veya hak iddia edenin elinden kurtarmakla meşgul edilirken, hükümet bölgenin sularını sattı. Direniş yavaş başladı ama sıra yaylalara gelince bölge halkı harekete geçti. Çünkü bölge halkı, AKP’nin, yaylaları ve buralarda “konaklama merkezi” adı altında yapılacak otelleri kime satacağını iyi biliyor. Kısacası, bölge halkı artık AKP’ye güvenmiyor!
* * *
Yeşil Yol projesine direnişin sembolü olan Havva Ana lakaplı Rabi Özcan, Aydınlık’tan Adnan Türkkan’a Tayyip Erdoğan hakkında “Annesi rahmetli Tenzile Erdoğan arkadaşımdı. Üstelik Tenzile Hanımı yaylada misafir etmiştim. Erdoğan’ın ilk girdiği seçimlerde kazanması için çok çalıştık. Kızım da AKP Kadın Kolları Başkanı’ydı. Seçimde biz kazandırdık O’nu. Erdoğan’a oy verdiğim için vicdan azabı çekiyorum” diyebiliyor.
Havva Ana’nın Türk halkına mesajı da kısa ve net: “Vatanımıza sahip çıksınlar. Söyleyeceğim bu.”
Yani Karadeniz halkı meselenin vatanın satılması olduğunu nihayet görmeye başladı. Bu sebeple direniyor. Bu bilinç Karadeniz’in tamamında olsa, AKP iktidarı bir gün bile yaşayamazdı...
* * *
AKP iktidarı, seçimden hemen önce nişasta kökenli şekerler için 250 bin ton olarak belirlenen kotayı, yüzde 30 artırmıştı.
Bilindiği gibi, nişasta kökenli şeker, kanserin de tetikçisi. Buğday ve pancar ekim alanlarını IMF baskısıyla ve 15 gün içinde 15 yasa ile sınırlandıran AKP iktidarı, doğrudan halk sağlığıyla oynamış oluyor! Bunu ne için yapıyorlar dersiniz? Amerikan şirketlerine söz verdikleri için elbette. Onlar için Amerikan şirketlerine verilen sözler, Türk halkına verilen, Türk çiftçisine verilen sözlerden önemli. Velinimet olarak o şirketleri görmeseler, halkın taleplerini esas alırlardı!