Kandil’den talimat
Kandil’den talimat almak suç mu, değil mi? PKK “terör örgütü” ise -ki öyle- o örgütten talimat almak suçtur.
Recep T. Erdoğan, Diyarbakır’ın HDP/PKK’lı belediye başkanının PKK’dan talimat aldığını söylüyor.
R. T. Erdoğan nazarında, dışarıdan iki odak emir yağdırıyor. Şu sözleri Diyarbakır’da söyledi:
“Bu ülkenin geleceğini ne bölücü örgüte ne paralel örgüte teslim etmeyiz. Şimdi bu iki yapı el ele vermişler, yeni Türkiye’ye giden yolu tahrip etmeye çalışıyorlar. Her ikisi de aynı üst aklın farklı yöntemler kullanan bir taşeronu.”
Pensilvanya’dan talimat aldıkları söylenenler derdest ediliyorlar, ya Kandil’dan talimat alanlar ne yapılıyor?
Yerlerindeler. Hadi savcıları gönder tutuklattır! Neden yapamıyorsun?
Bir yıllık hâkimler, 20 yıllık hâkimleri tutukluyor ya!
“Ettir”, “yaptır”, “tutuklattır” buyruk kelimeleriyle konuşuyoruz ne yazık ki... Herkes artık biliyor: Türkiye’de, mahkeme salonlarında “adalet” tevzi edilmiyor; mekân değişti!
HDP ile canciğer kuzu sarmasıydılar. Şimdi neden “terör örgütü” bağlantısı, “Zerdüşt dini”ne inandıkları hatırlandı?
“Zerdüşt”e itibar kazandırmak isteyen ilahiyat mezunu bir profesör, Mardin’de rektör yardımcısıydı. Ona bir misyon yüklenmişti: Sen mahallî dili ihyâ edeceksin ve etnikçi hocalar yetiştireceksin. Sonra üniversitedeki bir yolsuzlukta bu kişinin adı geçti, gözaltına alındı. Şimdi HDP’den milletvekili adayı. Ona itibar edilmeseydi, enstitü başkanı yapılır mıydı, rektör yardımcılığında tutulur muydu! (Bu profesörle arada bir telefonlaşırdık. Zerdüşt, geçmişte gelen 124 bin peygamberden biri demişti.)
R.T. Erdoğan, A. Öcalan’ın “din” meselesine bakışını çok daha önce de söylemişti.
Kur’ân’a inanan insan, Kur’ân’a muhalif gördüğüyle uzlaşmaya mı gider, yoksa inancına göre “kâfir” statüsüne koyup uzaklaşır mı? (Nisâ suresinin 140. âyetini yanındakiler ona hatırlatsınlar!)
Eğer, kendi adının da geçtiği, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonları, 17/25 Aralık’ta başlatılmasaydı bu konuşmayı yapar mıydı? Her iki “örgüt”le ortak emelleri yok muydu: Biriyle “çözüm” ortaklığı ediyordu, diğeriyle iç içeydi.
Ak Parti, 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla büyük darbe yemiştir. 17/25 Aralık dosyaları kapatıldı ama sadece AKP’nin ve itibar ettiklerinin nezdinde. Dosyalar birilerinin çekmecesinde kilitli duruyor. Başından beri yazıyorum: Önümüzdeki seçim AKP için ölüm kalım seçimidir. En ufak tökezleme, sonlarını getirecektir. Öyle bir son ki, Allah düşman başına vermesin, türünden.
HDP baraj altında kalmalı ki, o partinin çıkaracağı milletvekillerinden en azından %70’i kendisine gelsin. “Paralel örgüt” dediği ise “yolsuzluklar”ı ortaya çıkardığına inandığı bir yapı. İster örgütlü ortaya çıksın, ister polisler vazifesini yapsın, neticede cebimizdeki paralar avuç avuç tırtıklanmış. Bu gerçek nasıl örtülecek, nasıl yok sayılacak? Bütün belgeler gün gibi ortada. Hâkim-savcı ayarlayarak dosyaları ne zamana kadar kapatabilirler? Benim endişem, kişilerin kendilerini kurtarmak için memleketi ateşe atmalarıdır.
Allah sonumuzu hayreylesin!