Kaderimiz elimizde...
Yarın seçim var. Demokrasinin nimeti olarak kendi kaderimizi, kendimiz belirleyeceğiz. Bunu bilir ve söyleriz de, ne kadar idrakindeyiz, o belli değil. Günümüzü ve yarınımızı tayin ederken, spor kulübü bağlısıymış gibi hareket edemeyiz. Kulüp taraftarlığında, hep kendi takımımızın üstünlüğünden ve haklılığından bahseder, mutlu yaşarız. İddialıyızdır, bununla gurur duyarız. İddiayı çatışmaya götürmemek şartıyla, bu davranış işin tabiatın da mevcuttur. İkide bir kulüp değiştirmek, hep kazanandan yana olmak hoş karşılanmaz. Bir spor kulübünü tutmak kişiye ait bir haktır.
Ama partili olmak, hele seçimlerde oy kullanmak çok farklıdır. Burada ülkemizin kaderi söz konusudur; yüksek sorumluluğu gerektirir. Bu bakımdan inat ve iddia, idrakleri kör etmemelidir. Bu teorik doğru, hayatta yüzde yüz gerçekleşebilir mi? Elbette hayır. Zira insan sübjektif bir varlıktır; tercihleri de farklı olacaktır. Biz, hâkim davranıştan bahsediyoruz. Bu çok önemlidir. Eğer; hissi saplantı, her anlamda çıkar, ideolojik tutsaklık, ayrılıkçılık (siz ve biz) gibi zihniyetlerin etkisine kapılırsak gerçeklerden ve ortak gelecekten koparız. Türk Milletinin hak ve menfaatleri yerine, grup hesabının peşine düşeriz.
Bu ise, bir ayrışmadır, iç çatışmayı davet eder, düşmanların işine yarar. Bölgemizdeki ve ülkemizdeki oyun da budur.
Millî-üniter yapı ile hukuk ve demokrasi
Türkiye 16 yıldır tek parti tarafından yönetiliyor. Demokrasilerde pek görülmeyen bir durum. Özellikle, sorunları çok olan ülkemizde... Bu nasıl sağlandı? Türk Milletinin birliğine ve Türkiye Cumhuriyetine itiraz eden zihniyet, Haçlı cephesiyle iş birliğine girdi. Osmanlı'nın son döneminde görülen, etnikçi ve ademimerkeziyetçi (yerinden yönetim) rejim anlayışına kaldığı yerden devam edildi. Bu hususu Erdoğan şöyle açıkladı:
"... gerek 2. Cumhuriyet gerek Yeni Osmanlıcıların, toplumun düşünce ufuklarının genişlemesi, haklarının farkına varması ve bir kimlik arayışı içine girerek geçmişsiz. geleneksiz kimlik kazanmanın imkânsızlığını görmesi açısından büyük faydaları olmuştur.. Bu sağlıklı bir gelişme olup, bunu içeren değişimden yana olmak bir zorunluluktur. ... 70 yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur. Her konuda 'tekçi' olmuştur. Ve bu tek olan şeyi de kendisi seçmiştir... Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır. Türkiye Türkiye'de yaşayan herkesindir..."
Abdullah Gül, "80 yıldır kendi dinamiklerimizle gerçekleştiremediğimiz dönüşümü, AB sayesinde gerçekleştiriyoruz" (Vatan, 9 Ağustos 2009)
Batı'dan görülen destekle; diyanet, cemaat grupları, sermaye ve medya gibi güçler ele geçirildikten sonra en büyük engel görülen yargı ve Türk ordusuna el atıldı. Feto ile ortaklığı, "Ergenekon" ve "Balyoz" gibi kumpaslar, kısılan muhalif sesler ve korku toplumunun oluşması iktidarın ömrünü uzattı. Uygulamada Batı ülkeleriyle yaşanan kavgalar, hedef birliğine zarar vermiyor. PKK'nın terör ayağı ile mücadele ediliyor, ama ideolojisi ve amacı görmezden geliniyor. Bu bakımdan terörün kökü kazınamadı, şehit tabutları gelmeye devam ediyor.
Tek adama da, bölünmeye de hayır
Bahçeli ile 2015'te başlayan iş birliği, "tek adam" anayasası ile aşikâr oldu. Referandumda, 2,5 milyon mühürsüz oy ve devlet desteğiyle "evet" diyen yüzde 51 kazandı. Ama Türk Milleti de uyandı. Zira bu anayasa ile "tek adama" egemenliğimizin devredildiğini ve "devlet teşkilatı-eyalet kurma" yetkisinin verildiğini gördü. Eğer, Cumhuriyetin 100. Yıldönümü olan 2023'te federasyon adı altında "çok ortaklı" devlet kurulup Türkiye Cumhuriyeti ortadan kaldırılmayacaksa, "tek adama" bu yetki ne için verildi? Bu derin endişeler yersizse, biri çıkıp Türk Milletine açıklamalıdır.
"Tek adama da, bölünmeye de hayır" diyen, referandumda yüzde 49 oy alan muhalefet, ilk defa bekamız için birlikte hareketi başardı. Bu gelişme Türk Milleti için müjde oldu. Çünkü iktidar, bu defa Bahçeli ile "Cumhur İttifakı"nı kurdu. Buna karşı muhalefet de 4 parti ile "Millet İttifakı"nı oluşturdu. Bunun temelinde referandum başarısı, Meral Akşener, arkadaşları ve zor şartlarda kurulan İYİ Parti vardı. Eğer bu yeni hareket olmasaydı, böyle bir sonuç da düşünülemezdi. Bu hakkın ve bu millî görevin değeri bilinmelidir.
Millet İttifakı Tutum Belgesi
Bu ittifak, sadece referandum ve seçim için değil, Türk Milletinin bekası için elzemdir. Bu bakımdan uzlaşma ilkeleri önemlidir. Referandum gibi bu seçimlerde de hedef "tek adam" keyfi yönetiminden, güçlendirilmiş parlamenter rejime geçiş için yapılıyor. Bu husus gözden kaçırılmamalıdır. Parti programlarında yer alması gereken enflasyon, faiz, işsizlik gibi hususlar önemlidir; ama İttifak ilkelerinden değildir. Millet İttifakı Tutum Belgesi'nde; iyileştirilmiş parlamenter sistem, güçler ayrılığı, hukuk devleti, hür basın, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin temel düzen ve kurumlarına dair net ve açık taahhütlere yer verilmelidir.
SONUÇ: Seçimde ben de oyumu, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun gibi yeni bir ses, yeni bir ümit, yeni bir heyecan, yeni bir iddia ve hareket olan Meral Akşener ve İYİ Parti'ye vereceğim. Kendimi, Türkiye'nin içinde bulunduğu vahamet karşısında bu açıklamaya mecbur görüyorum.