İtiraf bile edemiyorlar...
Mamak'tan çıkan tanklarla ilgili yazılar belli ki birilerini rahatsız etmiş. Bazıları da iyi niyetle farklı düşüncelerini yolluyor. Bu davaları anlamanın yolunun "bütün" olarak bakılmasıyla ilgili olduğunu defalarca yazdım. Tanklarla ilgili dosyayı baştan sona irdeledim. El yazılı polis ifadeleri, savcılık soruşturması ve mahkeme tutanaklarını karşılaştırdım. Doğru karar vermek için hâkim-savcı-avukat olmaya gerek yok. Biz de az mürekkep yalamadık. Askerliği hepsinden iyi biliriz. İfadeler ile hayatın tecrübesini birleştirince o gece Genelkurmaya gelen tank personelinin büyük bölümünün darbeden habersiz, güvenliği sağlamaya çalışan fedakarlardan oluştuğu kanaatindeyim. Dünden devam edelim.
***
Sabah 06.00 Adil Yüzbaşı tanktan inip merakla televizyon izlemeye başlar. Ortalık sakindir. Haberlerde "Genelkurmayda çatışmalar devam ediyor" sözleri üzerine doğal olarak şüphelenir. Zira bulunduğu yerde çatışma falan yoktur. Doğruca Tabur Komutanı'nın yanına gidip: "Komutanım neler oluyor? Biz kiminle çatışıyormuşuz?" diye sorar. Darbeci Yarbay kurmay edasıyla; "Yok oğlum ya... Ne çatışması, biz görevimizi yapıyoruz. Televizyonlar ele geçirilmiş itimat etmeyin, yanlış yayın yapıyorlar. Herkes görev yerine geçsin" der ama kafalar karışmaya başlar... Adil'in telefonunun şarjı gece 24.00 civarında bittiği için cep telefonu çalışmaz. Selim Gedikli isimli Uzman Çavuş; "Komutanım Whatsapp'a mesaj attılar. Tugaya yeni Tugay Komutanı atanmış tekrar tugaya çağrılıyormuşuz. Adı Ali Kalyoncu" bilgisini verir. Adil diğer bölük komutanlarını alıp tekrar Tabur komutanının yanına çıkar. Durumu anlatır. Yarbay net bir ifade ile "Yok öyle bir şey! Siz görevinizin başına geçin" der. Tekrar televizyon seyretmeye geçerler. Son dakika alt yazısı ile "Genelkurmay Başkanı kurtarıldı" haberinin heyecanı ile yeniden Tabur Komutanı'nın yanına koşarlar. Yarbay tiyatroyu sürdürerek; "Evet oğlum, benim haberim var. Komutanımız birazdan buraya gelecek. Yarım saatte burada olacak. Yanına bizleri de alarak basın açıklaması yapacak" der. Ve bu sırada helikopterin inmesi için hazırlıklar yapılmaktadır. Destek Kıtaları Komutanı Albay Cengiz Aydın, Tabur Komutanı ile tartışır. Tankları çekmesini ister. Ancak "Biz işimizi yapıyoruz. Lütfen gider misiniz..." cevabını alır. Tartışma alevlenince Yarbay; "Genelkurmay Başkanı'nın hayatı söz konusu, boru değil Genelkurmay Başkanı'nın hayatı" diye bağırır. Sonra personeli toplayıp; "Arkadaşlar biz Genelkurmay Başkanı'nın yazılı emri ile buradayız, buranın emniyetini alıyoruz. Benim haricimde kimseye itibar etmeyin. Haberlere de inanmayın" nutkunu atar... Bu sırada Vahap Kavaker isimli bir binbaşı, "Arkadaşlar yaptık bir şeyler kabul edelim. Hükümete karşı" gibi sözler geveleyince Adil öfke ile "Sen ne diyorsun ulan!" diye üzerine atılır. Fakat Yarbay araya girerek "Yok böyle bir şey. Siz başkalarına inanmayın. Biz buraya emniyeti almaya geldik. Biz yanlış bir şey yapmıyoruz" derken "burada bekleyin ben geliyorum" diyerek karargaha gider.
***
O geceden sabaha kadar bakanlar, müsteşarlar ve emniyet müdürleri ile telefon irtibatı kurup durum hakkında bilgi veren Genelkurmay Başkanı korumalarından Başçavuş Mahir Eser sivil giyimli ve elinde tabanca ile yüzbaşıların yanına gelip; "Komutanım, bizimle gelmek zorundasınız. İşler sizin bildiğiniz gibi değil. Çok yanlış yerde duruyorsunuz, Sizi kandırıyorlar" sözleri ile yaklaşır. At izi it izine karıştığı için Adil şüphelenir, "Sen kimsin?" diye sorar. "Ben Genelkurmay Başkanı'nın korumasıyım. Gelin şu binada konuşalım" cevabını veren Mahir "Sizi Cumhurbaşkanı dahil devletin tüm kademeleri ile görüştürürüm" diyerek güven vermeye çalışır. Adil yine şüphe ile "görüntülü görüştür" der. Mahir bir kaç kez dener ama telefon çekmez. Bunun üzerine "Sizi Zekai Aksakallı Paşa ile görüştüreyim" teklifinde bulunur. Adil, Aksakallı ile daha önce görev yaptığı için "hemen ara" der. Mahir Eser telefonda Aksakallı'ya "Komutanım, tankçıları kandırmışlar. Bunların bir şeyden haberi yok" deyip telefonu Adil'e uzatır. Aksakallı "Oğlum sizi darbe için oraya getirmişler" deyince sesini tanır ve; "Komutanım ben sizi tanıyorum. Biz bu işin ne başında, ne ortasında ne de sonunda yokuz. Bizi emniyet alacağız yalanı ile kandırmışlar. Siz ne emir verirseniz onu yapacağız" der. Aksakallı da "Tamam oğlum ben size inanıyorum. Siz Mahir Başçavuş'un size verdiği talimatları yerine getirin. Ben de tankçı kökenliyim biliyorsun değil mi?" diyerek telefonu kapatır. Mahir inisiyatifi ele almıştır. Adil Yüzbaşı'yı Ankara Emniyet Müdürü ile görüştürür. Müdür, "Biz sizin suçsuz olduğunuzu biliyoruz" diyerek personelinin silahlarını toplamasını ister. Adil gibi diğer bölük komutanları da personeli toplayıp, silah ve teçhizatlarını toplayıp hazırladıkları el yazılı tutanağı Mahir'e teslim ederler. Bir süre sonra polise teslim olurlar. Emniyette başlarına gelenleri, gördükleri insanlık dışı işkenceleri uzun uzun yazamayacağım. Midem kaldırmıyor. Vicdanım sızlıyor. Adil, Hüseyin ve Ahmet Yüzbaşılar ile birlikte personel 53 kez ağırlaştırılmış hapis cezası ile yargılanıyorlar.
***
Darbecilerin o gece "kılavuz" olarak görevlendirdiği üç subayın demir parmaklıklara merdiven dayayarak kaçtığı kayıtlarda. Duruşmalarda herkes bildiğini, yaşadığını söylüyor. Darbeci Nuri Başıbüyük tipik Fetöcü gibi kıvırıyor. Görüntülere, tanık ifadelerine rağmen inkar yolunu seçiyor. Peki ya Mahir Eser? Mahir Başçavuş o gecenin isimsiz gerçek kahramanlarından. At izi it izi benzetmesi O'nun için cuk oturur. Darbeden 3 gün sonra gözaltına alındı 15 gün ağır işkenceye tabi kalıp tutuklanarak 8 ay hapis yattı. Mahir'e yapılan insanlık dışı işkence ve haksızlığı yazdım, televizyon programlarında anlattım. Gerçeklerin günün birinde ortaya çıkmak gibi kötü huyu bir defa daha kanıtlandı. Mahir 8 aylık hapisten sonra özgürlüğüne kavuştu. KHK ile mesleğine geri döndü. Mahkemeye çıkıp o gece yaşadıklarını anlatıp, tankçılara tanıklık etti... Darbeciler ise itiraf bile edemeyecek kadar yüreksiz...
....
NOT: 3 Mart 2018 günkü Piyade Er başlıklı yazımda sehven iki kez Kamiloğlu yazılmış, doğrusu Başoğlu olacak.