İtibar kaybeden bankacılık
Türkiye'de bankacılık sektörü bir kaç kendini bilmez yönetici yüzünden hızla itibarını kaybediyor. Yabancı patronu sevindirip milyon dolarlık bonusları cebe indirmek isteyen yöneticiler, şube personeline adeta zulmediyorlar.
Hedef diye dayatılan rakamlar için her yol mubah felsefesiyle çalışan bazı bankalar, bu güzide mesleğin itibarını bitirdi.
Biten sadece itibar mı?
Avrupa sermayeli yabancı bankanın Avrupa 2. Bölgesi'nde meydana gelen çirkin olayı yazmamdan sonra bir bankacıdan mektup aldım. Bu mektubun içeriği de en az o olay kadar çirkin. Liyakata değil de bölge müdürüne yalakalıkla yapılan bankacılığın nasıl bir faciaya neden olduğunu gözler önüne seriyor.
Bankacılık sektöründe sorunlar aslında bir iki sektörde yoğunlaştı. Bu Körfez sermayeli dokunulmaz bankadan gelen binlerce feryattan sadece biri bu mektupta anlatılan.
Bu bankanın yöneticileri bu mektubu okuyunca söz konusu kurumun kendileri olduğunu çok iyi anlayacaklar. Çünkü onlar kendilerini iyi biliyorlar.
İşte vicdanları yaralayan, üzen ve "bankacılık bitmiş" dedirten o mektup:
"Merhaba Remzi abi...
Sizi yıllardır takip ediyorum, kime gidip şikayet edebilirim ya da kime derdimi anlatabilirim diye düşünürken sizden başka bir ismin olmadığını fark ettim.
O yüzden sizinle bu sorunumu paylaşmak istedim.
Bankacılık sektöründe daha çok kadın yönetici olması gerektiğini anlatan bir yazınızı okudum. Üst yönetimde kadın olmak inanın beni hiç ilgilendirmiyor ben bir şubeciyim.
Ben size banka şubelerinde kadın olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatmak istiyorum. Hedef baskısı ile kadınların ne hale geldiğini, ne kadar da çözümsüz olduğu ya da ikilemde kalıp, öğretilmiş değer yargılarından bir anda ekmeği için nasıl uzaklaştığını anlatmak istiyorum.
Körfez sermayeli bir bankanın şube bireysel çalışanıyım. Kadınlıktan, kadın olmaktan utandığım, kendimden ve bu bankadan bu bankacılıktan özellikle müdürümden tiksindiğim bir gündü.
Müdürüm bir gün odasına çağırdı.
'Bugün 9 milyon TL .... beyin mevduat temditi var ve ne yap yap aklını kullan ve bu mevduatı çıkarma ve asla çıkarma. Bu kadar söylüyorum.' dedi. Fiyatlarımız piyasaya göre daha düşüktü ve ilgili mevduat da şube rakamlarını etkileyecek ve eminim müdüre ya da bu mevduatın çıkışından dolayı bana hesabı sorulacaktı. Çıksa da bu mevduatın yerini hemen doldurmamız gerekti. Yoksa işler HPS (personel puan sistemi) sıkıntıya düşerdi.
O temdit günü O cümle de kaldı aklımda 'ne yaparsan yap', müdür de o müşterinin bana zafiyeti beğenisi her ne derseniz işte o duygudan bolca miktarda olduğunu çok iyi biliyordu.
Peki ben ne yapmalıydım. Bu rakamın çıkması beni ipe götürürdü, müdürüm aslında umurumda bile değildi, aslında bir kadın olarak üstü kapalı kendi ruhum ya da üstü kapalı bedenimin satılması isteniyordu.
'Ne yaparsan yap' cümlesinin karşılığı ne olabilirdi.
Hele ki müşterinin zafiyeti şube müdürüm tarafından bilinmesine ve bir de o müşteriyi müdürüme şikayet etmeme rağmen.
Remzi abi, asıl konu hedefleme değil asıl sorun hedeflemenin sonucunda ahlaksızlığa zorlanman.
Bu nasıl bir kültürdür? Bu meslekten, müdürümden inanın nefret ediyorum. Ve nasıl bunu ispat edebilirim onu bile bilmiyorum.
Ve kadın olmaktan utandım.
Ben bankacıyım. Bu kurum insani sloganından vazgeçmeli. Biz ahlaklı bankacılık yapıyoruz demeli ve gerçekten ahlaklı olmalı
Ama bu kurumda ahlak çoktan bitmiş.
Öyle çok zorluyorlar ki!
Son olarak müdürlere sesleniyorum. Personeliniz sizin namusunuzdur.
Yeter artık bu terbiyesizlik. Sonuçta o müşteri gitti. Umurumda değil, müdür de muhtemelen çok ağladı.
Ama o hep ağza dolaşan HPS (personel başarı puan sistemi) yerle bir. Muhtemelen birkaç ay sonra kapının önündeyim.
İşte ruhunu satmamanın bedeli bu.
Ben kime anlatıyorum. Bu bankada ahlak mı, itibar mı kalmış? Bana yol gösterin Remzi abi."