İstihbarat yalanı, Suriye'nin talanı!..
"Körfez Savaşı" denilen yalan ve talan tuzağının Irak'ı kan gölüne çevirmesinden bu yana, Orta Doğu'da yaşanan her olaya kuşkuyla bakıyorum...
At izinin it izine karıştığı, istihbarat savaşlarının büyük ihanetlere imza attığı bir coğrafyada nihai hedef "böl-yağmala-yönet" stratejisi olduğu için sınırlarımızın yanıbaşında kuşku bitmez hiçbir zaman...
Düşünsenize; mezhep savaşları yüzünden Müslümanların birbirini tükettiği bir coğrafyada, durup dururken "El Kaide" diye karanlık bir organizasyon çıkıverdi ortaya...
Çıktı ki ne çıktı... Önce ABD askerlerine saldırılar düzenleyen örgüt bir anda öylesine hızlı ve öylesine donanımlı örgütlendi ki, herkes şaşıverdi yaşananlara...
El Kaide'nin devasa bir terörist ordusuyla yol açtığı şaşkınlık yalnızca askeri manevra kabiliyetlerinden, kentleri hızlıca işgal etmelerinden, terör estirmelerinden ve sokak çatışmalarıyla ABD deniz piyadelerine kök söktürmelerinden de kaynaklanmıyordu...
Asıl şaşkınlık, ağızlarından "tekbir"i düşürmeyen, çember sakallarıyla her biri adeta "molla" görüntüsü çizen militanların bir süre sonra namlularını yalnızca masum Müslümanlara çevirmesinden sonra yaşandı...
Sonrasında hâkim olan ürkütücü ortamı tüm dünya biliyor zaten; Kahredici bir zalim öfke zinciri ve utanç verici acımasızlık, dehşetle-katliamla kendini öylesine dışa vurdu ki, insanlık tarihi bile bu zulme ağladı...
Hedefte yalnızca Müslümanlar, onların camileri, türbeleri ve din adamları vardı çünkü... Ve Bağdat'ın çevresinde ölüm kusan o şiddet zincirinin arkası acımasızca geldi;
Irak'tan sonra Libya ve Suriye'ye de sıçrayan mezhep savaşları, sokaklarda kafa kesme eylemleri, toplu katliamlar, sözde "şeriat yasaları" adı altında sergilenen canilikler ve ölümler, ölümler, ölümler...
***
Savaşı meşru göstermek...
Son 25 yılda yaşananlar da gösterdi ki, Orta Doğu'da şaşkınlık hiç bitmez ve bu gidişle de belli ki hiç bitmeyecek...
Hele de o coğrafyada, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin linç ettirilmesinin ardından deşifre olan öylesine büyük şaşkınlıklar var ki, bugün Suriye'de yaşananlar açısından da uyarıcı niteliktedir...
Evet; vatandaşlarından vergi bile almayan sosyalist Kaddafi kendi çocuklarına linç ettirildi... Peki ya Saddam Hüseyin'in sürüklendiği o trajik sona ve arkasındaki ihanet tezgahına ne demeli?..
Yani, Bağdat rejimini devirmek için uydurulan "kimyasal silah" gerekçesinin ardındaki yalanlar nasıl deşifre oldu acaba?..
BBC'de 2013 yılında yayınlanan "Panorama" programında, Irak işgalindeki derin kıskaç bir kez daha deşifre edilmişti...
BBC, 5 yıl önceki o programda da, Saddam Hüseyin rejiminin kitle imha silahlarına sahip olduğu kanısına varılmasında iki Iraklı ajanın "yalan"larının etkili olduğuna dikkat çekmiş ve şu saptamayı yapmaktan da geri durmamıştı;
"... İşgal başlamadan önce üst düzey kaynaklardan alınan istihbarat, devrik Irak liderinin kitle imha silahlarına sahip olmadığına işaret etmişti..."
BBC'ye göre, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair de bu sinsi rant tezgahının içindeydi... Blair, 24 Eylül 2002'de, "Silah programı sona ermedi... Şu anda devam ediyor" demiş ve "kitle imha silahlarıyla ilgili istihbaratı, savaşı meşru göstermek için kullanmıştı..."
Aynı dönemde İngiliz hükümeti Saddam Hüseyin'in elindeki kitle imha silahlarına ilişkin tartışmalı bir dosyayı yayımlamış, tüm dünyanın kafasını bulandırmıştı...
BBC'ye göre "Blair, kamuoyunu ikna için tasarlanan dosyaya bir önsöz yazmış ve Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları üretmeye devam ettiğinin 'şüphe götürmez' olduğunu söylemişti..."
BBC, Orta Doğu'daki istihbarat yalanlarını ve ihanetlerin ardından yaşananları 5 yıl önceki bir programda şöyle özetlemişti;
"Ancak dosyada hiç yer verilmese de, şüpheler vardı. Dosyanın temel aldığı, İngiliz dış istihbarat servisi MI6 ve diğer istihbarat kuruluşlarının istihbaratına açıkça şerh düşülmüştü... Dönemin İngiliz Genelkurmay Başkanı Mike Jackson, 'istihbarat anlamında altın değerinde bilgilerin, hiç de altın olmadığı görüldü. Altın gibi gözüküyordu, ama değildi' diyordu."
BBC'nin haber dosyasında dikkat çekilen önemli bir ayrıntı daha vardı; "Kitle imha silahlarıyla ilgili istihbarat konusunda ilk hükümet soruşturmasını yürüten Lord Butler de, Blair ve istihbaratçıların 'kendi kendilerini yanlış yönlendirdiğini' söylemişti..."
***
Ajan, iftira, itiraf!..
Aslında tüm dünyayı Bağdat'ta "kimyasal silah" olduğu konusunda kandıran kişi Iraklı sığınmacı Rafid Ahmed Alvan El-Cenabi'ydi...
1999'da, Almanya'ya iltica başvurusunda bulunan ve kimya mühendisi olduğunu söyleyen Cenabi, "Irak'ta kamyonlara bağlanan, hareketli biyolojik laboratuvarlar"dan söz etmişti...
Eski bir Iraklı istihbarat subayı olan Muhammed Harith de aynı yalanlarla Irak'ı hedef göstermeye çalışmıştı.
Ancak Irak'ta incelemelerde bulunan Amerikalı silah denetçisi Charles Duelfer da, 2004 yılı sonlarında Kongre'ye sunduğu raporda, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in savaş öncesinde kitle imha silahlarına sahip olmadığını açıklamıştı...
Saddam Hüseyin'i ilk sorgulayan eski CIA ajanı John Nixon ise "Başkanı Sorgulama" (Debriefing the President) adlı kitabında kimyasal silah yalanına şöyle dikkat çekmişti;
"İki ay süren ve her defasında konunun bir şekilde kitle imha silahlarına geldiği sorgulama sonucunda Saddam ile aynı sonuca vardım; Irak'ta kimyasal silah yoktu. Irak rejiminin bir kimyasal silah programı veya nükleer programı yoktu. Aynı zamanda Saddam'ın ileride böyle bir planı da yoktu."
Ve nihayet yalanlarıyla Irak'ın cehenneme dönüşmesine yol açan Rafid Ahmed Alvan El- Cenabi de Guardian gazetesine yaptığı açıklamada kimyasalla ilgili yalan söylediğini şöyle itiraf etmişti;
"Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti... Ben ve oğullarım, Irak'a bir parça da olsa demokrasinin gelmesine neden olmaktan gurur duyuyoruz..."
Yinelemekte yarar var, kimyasal silahı insanlığa karşı kim kullandıysa lanetliyorum...
Ancak son 6 yılda en az 4 kez gündeme getirilen "Suriye'de kimyasal silah kullanıldı" iddiasının perde gerisini görmek için Orta Doğu'da geçmişte sergilenen yalanlara ve sonuçlarına da iyi bakmak gerekiyor...
Hem Suriye'yi de mahveden yıkım planı Irak'ta doğmamış mıydı zaten?..