Sosyolog Dr. Mustafa Aksoy, Türk damgaları üzerinde yaptığı 18 yıllık araştırmasını, “Tarihin Sessiz Dili Damgalar” adıyla kitaplaştırdı
ürk tarihini ve sosyal coğrafyasını damgaları takip ederek öğrenmenin mümkün olduğunu söyleyen Dr. Mustafa Aksoy, “Türkler, tarih içinde zaman zaman dillerini, alfabelerini, dinlerini, coğrafyalarını, devletlerini değiştirmişler, ancak damgalarını değiştirmemişlerdir” tespitinde bulunuyor. Damgaların nasıl oluştuğu konusunda kesin bir hüküm olmadığı, ancak kayalardaki işaretlerin, resimlerin zamanla damgalara dönüştüğü tezinin genel kabul gördüğünü belirten Dr. Aksoy şu değerlendirmeyi yapıyor:
Kaya resimleri ve damgalar
“Tarih yazıyla başlar diyenler, geçmişin aktarıcısı olarak yazıyı kabul ediyorsa, bu durumda yazıdan önce kaya resimlerine bakmaları gerekir. Türk tarihi yazanlar ise Türk kaya resimleriyle damgalarını dikkate almalıdır. Türk sözlü geleneği izlendiğinde, zamanla onlardan bazılarının kaya resimlerine, kaya resimlerinin bazılarının damgalara, damgalardan bazılarının da yazıya dönüştüğü görülmektedir. Hatta kadim Türk alfabesinin birçok harfi tarihte ve günümüzde karşımıza damga olarak çıkmaktadır. Bu damgalarının bazıları zamanla Türk ailelerinin, boylarının damgası olduğu gibi bazen de çok farklı yerlerde kullanmışlar. Günümüzde de bazı binaların dış cephelerinde, çiçek saksılarında, otobüs duraklarında, Türk halı-kilimlerinde, mezarlarda, paralarda, etnografya eserinde, hatta baraj duvarında vb. yerlerde o damgaları görebilmekteyiz. Semboller bir kültürel yapının adeta DNA’larıdır, ya da sosyal genetizmin mimarlarıdırlar. Başka tabirle semboller bir zihniyetin ifadesidir. Sanat ise bir kültürel grubun dünyayı algılayış tarzıdır. Bu nedenle damgalar Türk tarihi açısından son derece önemli belgelerdir. Çünkü damgalar Türkler’de yazının olmadığı zamanlardan kaynaklanmış olup, o günden bugüne kadar Türk grupları tarafından bir arma olarak kullanılmışlardır. Ayrıca bu damgaların bazıları Türklerin ilk alfabesi olan Runik alfabesinin bazı harflerini meydana getirmişlerdir. Türk adının yazılı olduğu günümüzdeki en eski belge olan Orhun abideleri de Runik alfabesiyle yazılmıştır.”
Son değil başlangıç...
Tuva’dan Kosova’ya kadar Türk coğrafyasındaki 14 ülkede yaptığı saha çalışmaları sonunda ortaya çıkan “Tarihin Sessiz Dili Damgalar” adlı eserinin dünyada örneğinin bulunmadığını kaydeden Dr. Aksoy, değerlendirmelerini şöyle sürdürüyor: “Tarihin sesiz dili olarak tanımladığım damgaları konu alan bu eser, âdeta ‘damga’ların izinde geçirilmiş; yorucu, büyük bir emek ve sabır isteyen 18 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Bir sevda ile 1996 yılında başladığım çalışmalarımda önemli aşamalar kat etmiş olmama rağmen çalışılması gereken saha itibarıyla düşünüldüğünde daha almamız gereken epeyce bir yol olduğunu belirtmem gerekir. Yani mevcut durumuyla çalışmanın nihayete erdiğini söyleyemeyiz. Aslında bir başlangıç olduğunu söylemek daha doğru olur. Çalışmaya konu damgalar, Bozkır Türk kültürünün temel unsurlarından biridir. Anavatanları, tarihî Türk coğrafyasıdır. Oralarda ortaya çıkmışlar ve Türklerin tarih içindeki seyrine bağlı olarak diğer ülkelere yayılmışlardır. Bugün de Türklerin yaşadığı ülkelerde otantik ve stilize şekilleriyle yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Başka bir ifade ile Türklerin tarihte ve günümüzde yaşadıkları coğrafyaların sınırları aynı zamanda damgaların ortaya çıktıkları ve yaşatıldıkları coğrafyanın sınırlarını gösterir. ”
Türkçe ve İngilizce hazırlanan 440 sayfalık kitapta, yüzlerce damgadan en çok kullanılan 208 damganın çiziminin yanı sıra 14 ülkeden 579 fotoğraf yeralıyor. Kitap, halı-kilim ve diğer dokumalarla, at koşumları, kaya resimleri, mezar taşları, evlerin dış cepheleri, sokak işaretleriyle, otobüs duraklarında karşılaşılan veya arkeolojik ve etnografik eserlerden günümüze kadar gelmiş olan maddî kültür unsurlarının Türk coğrafyasındaki en çarpıcı örnekleri bulunuyor.