İşte AKP'yi ayakta tutan çıkmaz...
Her şey tersine gidiyor bu ülkede... Hem de siyasetten ekonomiye, sosyal yaşamdaki dengelerden güvenlik meselelerine kadar ne yazık ki her şey tersine...
Bu saptamaların dikkat çektiği erozyon ise yaşamdaki her şeyi kilitliyor, yıkıma yol açıyor, kargaşa çıkartıyor, umutları tüketiyor ve en çok da gelecek kaygısını artırdıkça artırıyor...
Velhasıl Türkiye, özellikle son 15 yıldaki sosyo-ekonomik ve politik yaklaşımların yol açtığı sarsıntılar ve zoraki değişimler nedeniyle tükenmeye devam ediyor... Hem de çok büyük bir hızla...
Bu ülkenin asıl sorununu herkes biliyor aslında; İktidar-muhalefet cephesinde, neredeyse tüm ülkelerin aksine gelişen arz-talep dengesiyle güç karmaşasının yol açtığı derin çıkmazlar...
Memleket büyük oranda, iktidar ve muhalefet rolleri üzerinde yaşanan şaşkınlığın sıkıntılarını yaşıyor, ülkedeki kriz bu yüzden büyüdükçe büyüyor ve kitleler de ne yapacaklarını bilemez halde iyice girdaba sürükleniyor...
Oysa Avrupa'da yaşananlar bizdekinin tam aksine, siyasetin tepkileri ve gereklilikleri açısından gerçekten dikkat çekicidir... Sol partilerin yönettiği ülkelerde bir bakmışsınız iktidara bir sağ parti gelmiş...
Irkçı partilerin yönettiği ülkelerde seçmen eğilimleri ülke yararına çok hızla değiştiği için de, bir bakmışsınız ki, sosyalist partiler iktidarı ele geçirebilmiş...
Velhasıl dünyanın birçok ülkesinde seçeneği siyaset kurumlarındaki hantallıklar belirlemiyor... Seçeneği politikayı yönlendiren kitleler ortaya çıkartıyor, işte bu yaklaşım da başkalarına şans verilmesini sağlıyor, yeni "umut"lar ortaya çıkartıyor...
Meclis'teki umutsuz muhalefet...
Dikkatli okurlar yukarıdaki satırların sonunun nereye varacağını çok iyi tahmin etmişlerdir...
Bir zamanlar 10 milyona ulaşan Yeşil Kartlı'yla "yoksullaştır-köleleştir" stratejisinin de uygulandığı Türkiye'deki tuhaf siyaset, iktidar ile muhalefet arasındaki güç dengesizliğinin cenderesinde neden boğuluyor acaba?..
Soruyu daha da net soralım o halde; Dünyada, Türkiye'deki gibi iktidarın sürekli güç kazandığı ve muhalefetin ise her zaman güç kaybettiği, dağıldığı ve ne yazık ki umut yaratamadığı kaç ülke vardır?..
Yeryüzünde kaç ülkede, muhalefet partisi sanki iktidardaymış gibi, asıl hükümetten bürokrasiye, medyadan kitle örgütlerine kadar politikadan beslenen herkesin saldırısına uğrayabiliyor?.. Peki, neden ortaya çıktı bu çelişki ve paradoks tablosu acaba;
Kitlelerin salt "AKP etkisiz kalsın" diye son iki genel seçimde şans verdiği ve yüzde 10 barajının çok üzerine çıkarttığı HDP ne yazık ki PKK ile arasına duvar çekemedi ve hatalı politikalarla tepki çekti, geri plana itildi...
HDP'nin lideri ve yöneticileri cezaevine konulduğu için giderek etkisizleşti ve sonunda umut olmaktan da uzaklaştı...
En büyük şaşkınlık ve hayal kırıklığı ise MHP'de yaşandı... MHP adeta AKP'nin yedeği haline geldi ve yoğun istifalar nedeniyle de büyük erozyon yaşamaya başladı, seçenek olma şansını kendi eliyle kaybetti...
Geriye kalan CHP ise hem iktidarın yıpratmaları hem de kendi içindeki ideolojik sarsıntılar nedeniyle bir adım ileri gidemiyor, tepki çekiyor ve büyüyemiyor...
Baksanıza; sanki CHP yanlış politikalarla ülkeyi uçuruma götürmüş, enflasyonu körüklemiş, terörü önleyememiş, işsizliği büyütmüş ve dış politikada rezaletlere yol açmışçasına sürekli AKP'nin saldırısı altında...
Türkiye, iktidarın rezalet politikalarının ne yazık ki ve ne tuhaf ki ana muhalefet partisine yüklendiği bir ülke haline getirildi...
Ve Türkiye'dir burası ki; iktidarın yarattığı skandalların, yıkımların ve çıkmazların sorumlusu sanki ana muhalefetmiş gibi sinsi bir algı yaratılabiliyor, CHP ise bunu bir türlü dağıtamıyor...
Peki; ana muhalefetin tek sorunu iktidarın ters algıyla ona saldırması, yıpratması, hedef haline getirmesi ve memleketin tüm sorunlarının sebebi olarak gösterilmesi mi acaba?.. Ne yazık ki değil...
Kurultay CHP'ye ne kattı?..
Kemal Kılıçdaroğlu'nın tekrar genel başkan seçildiği cumartesi günkü kurultayın ardından sosyal medyadaki paylaşımlarla bunların altına yazılan yorumlar siyaset ve sosyoloji öğrencileri için çok çarpıcı birer tez konusudur...
Düşünsenize; Kılıçdaroğlu'nu 1081 imzayla genel başkanlığa aday gösteren delegelerin 290'ı kurultayda kendisine oy vermedi!!! Ve düşünsenize, 165 imzayla genel başkanlığa aday gösterilen Muharrem İnce'ye tam 447 delege oy verdi...
Bu tablo CHP'deki şaşkınlığı, umutsuzluğu, seçenek arayışını, kaosu, gelgitleri, çıkmazları ve çaresizliği de anlatmaya yetiyor ki, bu da gerçekten araştırma konusudur...
Evet; bir kez daha kurultay oldu ve Kılıçdaroğlu delege yapısının kararsızlığına rağmen yeniden koltuğuna oturdu... Ama hiç kuşkusuz son kurultay da, iktidar yerine ne tuhaf ki muhalefetin yıprandığı bu ülkenin geleceği açısından hiçbir şeyi değiştiremeyecek...
CHP kendi içinden yeni umutlar yaratamıyor, ortaya çıkan seçenekler delege sistemi ve belediye başkanlarının koltuk gücüyle yarattıkları baskıyı aşamıyor ve parti her zamanki gibi yüzde 20 bandında kilitlenip kalıyor...
Ne kadar tuhaf değil mi; Atatürk'ün kurduğu bir partinin kongresinde "Atatürkçü, ulusalcı, cumhuriyetçi" bazı adaylar genel başkanlık yarışına girebilecek delege önerisine bile kavuşamıyor!!!
Gerçek CHP'liler farkındadır; Ana muhalefetin ülkeyi 15 yıldır uçurumun kenarında tutan iktidar karşısında yıpranması, ezilmesi ve icraatın tek suçlusuymuş gibi gösterilmesinin asıl nedenlerinden biri de partinin kendi içindeki bu vahim "çıkmaz"lardır...
O halde yazının başındaki ilk satıra dönelim tekrar; "Her şey tersine gidiyor bu ülkede..."
Ve bu tersliğin, CHP'nin son kurultayıyla da aşılamayacağı ortaya çıktığına göre, toplumun bizzat kendisinin yaratacağı seçeneğe kilitlenecek umutlar...