İstanbul'un arslan tulumbacıları

Babam anlatmıştı. Ben de size aktaracağım. Tulumbacılar son seferlerini Eyüp'te gerçekleştiriyorlar. Bir evde çıkan yangının ihbarını alan bizimkiler naralarını atarak olay yerine ulaşıyor. Başlıyorlar o küçük haznelerinden su pompalamaya. Hortumdan birkaç damla su çıkmaya başladığı an İstanbul Belediyesi'nin Avusturya'dan satın aldığı modern araçlar siren çala çala sokağa giriyor. Süratle hortumlar açılıyor su basmalar başlıyor. Bizim garibanların fışkırttıkları "kedi çişi" gibi kalmıştır. Daha dramatik olan durum bundan sonra başlıyor. Belediyenin hortumları yangını söndürüyor. Kalan suyu da Tulumbacılara sıkıyorlar. Hepsini sırılsıklam ediyorlar. Gururu kırılan Ocak takımı tulumbalarını toplayıp geri dönüyorlar. Tabii başları öne eğik. Bu olaydan sonra takımın bir daha çıkış yaptığı görülmemiştir.

Spor kulübü gibiydiler

İstanbul'un birçok semtinde Tulumbacı Ocakları vardı. En ünlüleri Tophane'deydi. Hatta "Yangın olur biz yangına gideriz" adlı türkünün onlar için bestelendiği bilinir. Bugün yerlerinde amatör kümenin en köklü kulüplerinden Tophane Tayfun'un lokali var. Özel kıyafetleri ve teçhizatlarını İtfaiye Müzesi'nde görmeniz mümkün. Her mesleğin olduğu gibi itfaiyecilerin de yetiştiği özel yerler vardır. Bu geleneğe sahip olan en önemli merkez Çatalca'ya bağlı Binkılıç'tır. Asırlar önce başlayan Tulumbacılıkları şimdilerde itfaiyecilikle devam etmekte. Dededen toruna bu işi sürdürüyorlar.

Son Tulumbacıyı tanıdım

Eyüp'te hüsrana uğrayanların sonuncusunu tanıma şansım oldu. Ben konuştuğumda Fatih-Fethiye'deki Ocağın hayatta kalan son ferdiydi. Esas mesleği pantolonculuktu. Yani terzi. Anılarını anlatırken Ocak narasını atmayı unutmadı:

"Heeeyt, yaman gelir

Yaman gideriz

Fethiyeli

Arslan

Tulumbacılarız"

Kemal Güleçin Ağabeyi kaybedeli neredeyse yarım asır olacak. Ondan geriye kalan çocukları ve torunları. Kendisini sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

Pavyonlar dönemi

İstanbul pavyonlarının altın dönemini anlatmaya kalksam sayfalar yetmez. Sirkeci'de "Çağlayan Saz" en ünlüsüydü. Kente hayvanlarını ya da ürününü satmaya gelenlerin paraları kaptırdığı yerdi. Konsomatrislerin yolduğu bazı hovardaların memleketlerine bile dönemediği görülmüştür. Bu tip yerlerin dışında nezih olanlar da vardı. "Havana Pavyon" desem, bugün kaç kişi hatırlar. "Piccadelli'nin karşısındaydı" diye tarife kalksam yine de bilen çıkar mı? Havana'nın sahibi Kemal Utku idi. Mekanın en ünlü artisti ise "4 motorlu Caravelle"di. Bu dansöz 4 hayati bölgesine taktığı fırfırları farklı yörelere çevirmesiyle ün salmıştı. Hayranlarının başında bizim Hüseyin Movit gelirdi. İlk gençlik yılları birkaç Türk filmine senaryo olur. Movit, Öztürk Serengil'in Orhan Kuyucaklı ile aynı evi paylaştığı zil dönemin tanıklarındandır. Öztürk ve Orhan Cihangir'de oturdukları evde, çöp bidonlarının tahta kapaklarını yakıp ısınırlardı. Hüseyin'in Beşiktaşlı gol kralı Güven Önüt -koca kafa- ve piyanist Ergün'le Londra Pavyon'da rehin kalışları 13 bölümlük komedi dizisi olur.

Ya Radyoevi

Bunları yazıp kendimi atlamayacağım. Arif Sağ'ın çilingir sofrası kurup, çalıp-söylediği Ateş Kulüp'ü çok iyi hatırlarım. İstanbul Radyosu'nun pek çok sanatçısı buraya takılırdı. Ya da Radyoevi'nin karşısındaki Karin'e. Buradaki fasıllar dillere destandı. TSM solistlerinin bir bölümü ise Vali Konağı Caddesi'ndeki Kristal'i tercih ederdi.

Yakın dönemde pavyonlara ilgi azaldı. Zaten çoğu kapandı. Hatırımdaki en ünlü patron Alişan'ın dedesidir. Birkaç yere hükmederdi. Bu kültürü sonuna kadar yaşattı. Hem de iyi hatırlanarak. Onun işletmesindeki yerlerden "Adem baba" gibi çıkanı hiç hatırlamıyorum...

Yazarın Diğer Yazıları