İşsizlik müzminleşti
2000 yılında yüzde 6.8 olan işsizlik oranı, 2002 yılında yüzde 10.3 oldu ve o yıldan bugüne kadar da işsizlik oranı yüzde 10 dolayında gerçekleşiyor. 2009 kriz yılında daha yüksek yüzde 14 oldu . Bu sene temmuz ayında da yüzde 9.8 olarak gerçekleşti. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı daha yüksek yüzde 10.4 oldu.
Özetle son on iki yıldır işsizlik oranı da aynen enflasyon gibi yüzde 10 dolayında müzminleşti.
Teorik olarak ekonomide durgunluk varsa işsizlik artar. Bir önceki yıl yüzde 6.5 olan işsizlik oranı 2001 krizinde yüzde 8.4 yükseldi. 2009 krizinde de aynı şey oldu... Bir önceki yıl yüzde 11 olan işsizlik oranı 2009 yılında büyümenin eksi 4.8’e düşmesi ile yüzde 14’e yükseldi.
Aşağıdaki grafikte 2000-2014 yıllarında büyüme ve işsizlik oranları göstermiştir. Yüksek büyüme dönemlerinde işsizliğin azalması, buna karşılık düşük büyüme dönemlerinde işsizliğin artması gerekirdi. Ne var ki grafikte GSYH’da büyüme oranlarının daha çok zikzak çizdiği, buna karşılık işsizlik oranlarının daha az zikzak çizdiği görülüyor. Bazı dönemlerde de büyüme oranının yüksek olmasına rağmen, işsizliğin sabit kaldığı anlaşılıyor. Yani teoriye tam uymuyor.
Bunun nedeni, işsizliğin kronik bir yapı kazanmış olması, başka bir ifade ile müzminleşmiş olmasıdır.
Kronik işsizlik, 2001 yılında IMF’nin bizim için olmazsa olmaz olarak öne sürdüğü ve bugüne kadar uygulanmakta olan iktisat politikaları sonucu, özellikle kur politikası ve sıcak para politikasından dolayı müzminleşti?
1) Merkez Bankası, enflasyonu frenlemek için 2013 yılına kadar düşük kuru gözetti. Kur artınca müdahale etti.. Düşünce, etmedi. Kurlar düşük kalınca sıcak para girişi arttı. Sıcak para kontrol edilmedi. Cari açıktan daha fazla sıcak para girdi ve kur baskısı yarattı. Düşük kur nedeniyle ithal ara malı ve ham madde, içerde üretilenlere göre daha ucuz gelmeye başladı. Sanayide yerli ara malı ve ham madde yerine ithal ara malı ve ham madde kullanılmaya başlandı. Üretim ve büyüme ithalata bağlı bir yapı kazandı. İşsizlik kronikleşti.
2) Öteden beri Türkiye’de istihdam üzerindeki vergi ve kesintiler yüksektir. Toplam vergi ve kesintilerin brüt ücret maliyeti içindeki payı yüzde 25, OECD ülkelerinde ise yüzde 30 dolayındadır. Türkiye’de ise yüzde 37 ile yüzde 40 arasında değişiyor. Yüksek istihdam yükü ya kaçak çalışmaya zorluyor veya emek yoğun yatırımları önlüyor. Yatırımlarda ve özellikle yabancı yatırımlarda emek yoğun yatırım yerine teknoloji yoğun yatırımlar tercih ediliyor. Başka bir ifade ile yeni yatırımlar daha az işçiye ihtiyaç duyacak şekilde organize ediliyor. Sonuç üretim yapısı, işsizliği artırıyor.