İsraf ekonomisiyle batmayalım
Forbes Dergisinin Türkiye'nin en zenginlerini açıkladığı gün, Adana'da 81 yaşındaki bir kadın ödeyemediği su borcu yüzünden kapatılan sayaçtaki mührü kırdığı için gözaltına alındı. İşte Türkiye'nin yürek yaralayan görünüşü.
Bütün Türkiye'nin "Hayır!" dediği Şeker Fabrikalarının satışı kararında iktidar inat ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Şeker Fabrikaları zarar ettiği için satılacak" sözlerine CHP'nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı A. Erdoğdu şöyle karşılık verdi: "Saray, harcamalarında 30'da bir oranında tasarruf etse şeker sanayimiz ve bu fabrikalardan geçinen 2,5 milyon insanımızın geleceği kurtulacak. Şeker fabrikalarının 2016 yılı zararı 76 milyon, aynı yıl sarayın harcaması 650 milyon TL ve örtülü ödenekten yapılan ilave 1 milyar 650 milyon TL'dir. Saray günde 1 milyon 600 bin TL harcamıştır."
Moody's kredi değerlendirme kuruluşunun Türkiye'nin notunu düşürmesi ve Türkiye'yi yatırım konusunda riskli ülke ilan etmesi iktidar tarafından tepkiyle karşılandı. Hamaset edebiyatı ile ekonomi kurtulamaz. Moody's'in raporunu idrak edecek objektif düşünceye sahip olmalıyız. Uluslararası kuruluşların hepsi "Türkiye yatırım yapılamaz hale geldi" diyor. Moddy's'in raporunda; "Küresel faiz oranları yükseliyor, Türkiye bu şartlarda ne yapabilir?" denilmektedir. Raporda siyasi ve sosyal değerlendirmeler de yapılmış. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı alt mahkemelerin tanımaması ciddi bir durum olarak ele alınarak muhtemel sonuçları ifade edilmiş, OHAL uygulamalarına da endişeli bir üslupla yer verilmiştir.
Raporda yer aldığı gibi temel yapı ile ilgili reformlardaki gecikme, yüksek cari açık, yüksek dış borç önemli ikaz sebepleridir. Hükümetin, ciddi ve köklü reformları ele alması raporun çok haklı olarak önümüze getirdiği gerçeklerdir. Dış borç stokumuz 438 milyar dolar. Bunun 308 milyar doları özel sektörün döviz borçlarıdır. Kamu dış borcu ise 129,5 milyar dolardır.
Öncelikle Türkiye israf ekonomisini bir tarafa bırakıp verim ekonomisine, üretim ekonomisine geçmelidir. Alışveriş merkezlerine dökülen milyarlar ekonomiye hiç bir fayda sağlamamaktadır. Markayla itibar sahibi olmak modası yaygınlaştırılmış ve ne yazık ki halkımız temel değerlerinde büyük bir yıpranma yaşamaya başlamıştır. İnşaat sektörünün durmadan pompalanması şehirlerimizin tarihi kimliğini bozmuştur. İstanbul'umuz artık yedi tepe üstüne kurulmuş bir güzellik beldesi değil, gökdelenlerin mezar taşı olduğu bir çirkinlik meşheri olmuştur. Her şehrimiz, sağlayacağı rant ölçüsünde bu çirkinlikten nasip almaktadır. Ekonomiyi yönetenler bununla da yetinmemiş ülkenin kaynaklarını israf eden projelere ağırlık vermiştir. Gazetelerdeki haberlere göre İstanbul III. Havalimanı yıl sonundan önce işletmeye alınacakmış. Atatürk Havalimanı'nın yıkımına da o günlerde başlanacaktır. Üçüncü havalimanı olarak kullanıldığını bildiğimiz Tekirdağ Çorlu Havalimanı tevsi edilebilirdi. Sabiha Gökçen Havalimanı'nın ikinci pisti süratle bitirilip terminal kapasitesi önce yıllık 50 sonra 100 milyon yolcuya ulaşabilirdi. Şu anda bitmiş olan alt yapı yatırımları Sabiha Gökçen ve Atatürk havalimanlarının geniş bir kapasiteyle çalışmasını sağlayabilirdi. Bütün bunlar bir kenara itilmiş, İstanbul Havalimanı bir israf abidesi olarak gündeme oturmuştur. Aynı israfı daha ağır, daha vahim bir biçimde Kanal İstanbul projesinde görüyoruz. Tabiatın vücut verdiği Karadeniz ve Marmara su akımları bu proje ile dinamitleniyor. Şu anda 65 milyar dolar olarak planlanan proje ile ülke biraz önce ifade ettiğim dış borçlarını tamamen altından kalkılmaz hale getiriyor. Avrupa Yakasını bu kanalla bölmek coğrafya, askeri şartlar ve uluslararası hukuk açısından bizi altından kalkamayacağımız yanlışlıkların içine sokuyor.
65 milyar dolar ile ekonomide 15 yıldır AKP'nin yaptığı yanlışlar düzeltilebilirdi. Kendi kendine yeten bir ülke şimdi bütün tarım ürünlerini ve samanı dışarıdan alıyor. İşsizliğin %15'lere vardığı, yurttaşlarımızın çatılarda, meydanlarda, Meclisin önünde "açız!" diye bağırarak kendilerini yaktığı her 4 saatte, bir işçinin çalışırken kazada öldüğü bir ülkede sırf reklam olsun diye çılgınca projeler yapmak ülke ekonomisinin kaynaklarını yok etmektir.
Bu ülkede on milyon insanımız açlık sınırının altında yaşarken dış yardımda en cömert ülkeyiz demek neyin ifadesidir? Yıllık dış yardım miktarımız 8 milyon dolarla her şehidimizin ailesine bir ev alabilir gazilerimize de yaralanma ve sakatlık durumlarına göre aynı hizmeti sunabiliriz.
Doğruya ulaşmanın yolu bize zıt gelen fikir ve düşünceleri de sabırla dinlemekten geçer.