İslâm güncelleşir mi?
İlim adamlarımız bildiklerini açıklamaktan çekiniyorlar. Ulema suskunluğunu ancak "emir"le bozuyor.
"Ulu'l-emr"le, "emir" arasında bağlantı kurabiliriz. Bizde "Ulu'l-emr", mutlak itaat gibi anlaşılmıştır.
"Türk Adını Silme Planı"nı, dizi yazı olarak da yayınladım, kitap olarak da... (Plan'a dâhil olanlar, 15 Temmuz'dan sonra "Türk" varsa Türkiye'nin var olacağını, şartlardan dolayı, mecburen kabul ettiler. Bu defa bir seri "Türk'e Dönüş"ü yazdım.) Bu kitapta, Allah ondan razı olsun, İbn Haldun (1332-1406)'un Kur'ân'da geçen ulu'l-emre dair tespitlerini verdim. Yeri geldi, bir daha vereceğim. "Kesin itaat"in yanlışlığını (buna "korku"yu da ekleyebilirsiniz.) ulemamızın önüne sereceğim.
Şunun için: Diyanet İşleri Başkanlığı şu sıra harıl harıl "İslâmda güncelleme" üzerine çalışıyor. Yüksek istişare kurulunu topluyor, Parça parça il müftülerini topluyor, sonuç bildirileri yayınlıyor. İçtihat kapısı aralıyor. "Gün"ü anlamaları için bünyesindeki imamlara, müftülere gereken ne ise yapın, diyor. Ama o öyle kolay değil; hepsi bunu bilir. Emirle bu işe giriştiler. Ancak, emir verenin mutlak itaat edilmesi gerekli bir idareci olduğunu, "zillullah" olduğunu kafalarından söküp atamazlar, karşı gelmeyi göze alamazlar, bazı icraatına "yanlış yapıyorsunuz!" diyemezlerse, bütün sözleri askıda kalır. Milleti zaten dinden soğutuyorlar, tümden uzaklaştırırlar!
Hükûmet edenler "İbn Haldun" adıyla bir üniversite bile kurdular. Acaba, İbn Haldun ne demek istiyor, biliyorlar mı? İnşallah bu üniversite bünyesinde derinlikli araştırmalarla, İbn Haldun kavranır, yönetenler hata edip etmediklerini anlarlar.
İbn Haldun'a gelelim... Müthiş bir şey söylüyor:
"... Hükümdarlık o sülâleden gelenlerin tabiî olan hakkı şeklini alır ve onlara boyun eğmenin dinî bir vazife olduğu bir inanç hâline gelir. Kalplerde bu inanç yerleştikten sonra, insanlar inançları koruyarak savaştıkları gibi, onların düşmanlarıyla savaşırlar. Bu inanç hâsıl olduktan sonra kuvvetli bir asabiyete muhtaç olmazlar, bu sülâleye itaat artık Allah'ın kitabına inanmak gibi değişmez bir inanç hâlini alır. İşte bundan dolayı kelâm ilmine dair eserlerin son taraflarına, imamet meselesi iman akidelerinden olarak eklenmiştir. Güya imamet imanın şartlarından biridir."
İslâmcılarımız, hükmedene mutlak itaati bu yüzden bir türlü zihinlerinden atamıyorlar. İtaat ettikleri olağanüstü varlık değil; insan! Öyle ki; "İslâm" deyip ardından İslâm dışı hareketler sergilese, "gaye" için mubah görmeye başlıyorlar.
Geçen ay, bir ilâhiyatçımız "Reis"in elinden bir armağan aldı. Kimdi o biliyor musunuz, Prof. Dr. Süleyman Uludağ. "Mukaddime" yayını da vardır. İbn Haldun'un yukarıda verdiğim sözlerine bir yorum getirir. Şöyle:
"İbn Haldun burada gayet önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. Şöyle ki, padişah sülâlesine, sultanların nesline, hükümdarların zürriyetine ve hanedanların nesebine teslim olmak ve boyun eğmek halk arasında dinî bir inanç hâline gelmiştir. Onlara göre hanedana itaat, Allah'ın değiştirilemez ve karşı gelinemez bir takdiri ve fermanıdır. Padişah da Allah'ın arzdaki halifesi, gölgesi ve vekilidir. Bir kere mesele böyle anlaşıldı mı, artık o konuda dinî olanla olmayanı birbirinden ayırdetmek çok zordur."
Şu anda hâlimizin böyle olmadığını iddia edemezsiniz.