İslâm birliği mi? Geçin!
Araplar neden birlik olamıyorlar? Hep birilerinin emrine girme ihtiyacı hissediyorlar? Geçmişte İngilizler parmaklarında oynatıyorlardı, şimdi Amerikalılar ve Ruslar. (Tabiî perde arkasında Siyonistler var.)
Biz saf saf "İslâm birliği"nden bahsederiz. Araplar "İslâm birliği"nden bahsederler mi? Edenleri de ellerine silah alıp yine Müslümanları öldürenler. Bin parçalar. Hâlbuki Kur'ân bir!
Çeçenistan'da, sonra Rusların katlettiği, kendisi de eski Sovyet generali olan Çehar Dudayev, Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesi verdiği sırada, Grozni'deydim. Son bağımsızlık bayramlarını takip eden tek Türk gazeteci olduğumu belirteyim sadece. Ara ara yazdım. Ayrıntıya girmeyeceğim.
O zamanki şartlarda, Ruslar da kabul ederler ki, bu mücadele normaldi. Çünkü gücü olan ayrılabiliyordu.
Sonra aman ha! Çeçenistan Rusya'dan ayrılmasın, dedim. Çünkü radikaller söz sahibi olmaya başlamışlardı ve akılları sıra "İslâm" adına saldırıyorlardı. Aman eksik olsun!
Dün bahsettim. Tevfik Fikret ve Hüseyin Cahit'le kafa kafaya verip Yeni Zelanda'ya çiftlik kurmaya gitmeyi düşleyen Hüseyin Kâzım Kadri ne demişti? "Türkçülük', hareketinin başında bulunan ve bî-pâyân gafletleriyle vatanın parçalanması gibi bir hâli manen hazırlayan Ziya Gökalp olmuştu."
Aralarında şahsî çekişme olmasa bu kadar iddialı konuşamaz. O da biliyor ki, Osmanlı artık çökecek. Aslî unsur topraklarına sahip çıkmasa ülke tümden gidecek.
Şahsî çekişme deyince... O dönemde birlikte mücadele verenler, birbirleriyle yer yer karşı karşıya gelebiliyorlardı. Yusuf Akçura gibi bir isim, yakın tarihin Türkçülerini sırayla ayrıntılı anlattığı hâlde, Gökalp'ı geçiştirmiştir. Niye? (Bkz. Akçuraoğlu Yusuf, "Türkçülük", Türk Yılı 1928 (Hazl. A. Tekin, A. Z. İzgöer), TTK Yayınları, 2009).
Malta'ya birlikte sürülen Ahmet Ağaoğlu'nun günlüklerinde de mesafeyi sezersiniz.
Hüseyin Kâzım Kadri'ye göre; Ziya Gökalp Türkçülük yapmasa Osmanlı dağılmayacaktı! Bir de örnek veriyor: "'Türkçülük' cereyanına revaç verildiği sırada, Arabistan'da ve Suriye'de 'ümmü'1-kura' nazariyesi günden güne kuvvet buluyor ve o taraflarda birçok hâdisât-ı elîme hazırlıyordu. Nihayet Suriye'deki 'ıslahat' emelleri, orada ne kadar derin bir muhalefet ve isyan fikrinin teessüs ettiğini gösterdi."
"Ümmü'l-kura nazariyesinde, öne çıkan isim Halepli Abdurrahman Kevakibî'dir. (1849-1904).
Türkçülüğe kademe kademe gelinmiştir. Genç Osmanlılar'ı geçeyim. Daha 1903'te Yusuf Akçura "Üç Tarz-ı Siyaset"i yazdı. İlkin Kahire'de Ali Kemal'in çıkardığı "Türk" adlı gazetede yayınlandı. Sonra tartışma sürüp gitti. Bu tartışmalardan öğrenilecek çok şey var. ("Türk"te çıkan Akçura'nın makale serisini ve tartışmaları, "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar" kitabında bir araya getirdim. Osmanlı yazısıyla metinleri de koydum. 2. bs., Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2018).
Araplar kendilerine çok önceden yol çizmişlerdi. 1815'te, Osmanlı'ya "Hasta Adam" teşhisi konduktan sonra, Batı, önce gayrimüslim, sonra Müslim unsurlara el attı.
İslâmcılığı öne çıkarılan Kevakibî, Halep'in ilk gazetesi Eş-Şehbâ'yı yayımladı. ("Şehbâ", kır demek. Halep'in bir diğer adı.). "İslâmcı" II. Abdülhamit dönemiydi. Kevakibî, ona "müstebit" diyordu. Suriye için siyasî haklar talep etmeye başlayınca Eş-Şehbâ 15. sayıda kapatıldı. (Devam edeceğiz.)