Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

İş başa düşmüştür!

Trump-Erdoğan görüşmesi, öncesi ve sonrasıyla alınması gereken derslerle doludur.

Her şeyden önce ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler, duygusal yanlarıyla değil akılcı ve gerçekçi taraflarıyla değerlendirilmelidir.

ABD'nin Türkiye ile ilişkilere yüklediği anlamla Türkiye'nin ABD ile ilişkilere yüklediği anlam aynı değildir.

Bu bakımdan ABD-Türkiye ilişkileri konusu "nokta koyma" mesabesindeki ilişkiler değildir.

Türkiye yönünden güvenliği "bir gece ansızın gelebiliriz!" metaforuyla anlatılanlarla "başının çaresine bakması" stratejisi arasında saklıdır.

Türkiye güvenliğini ABD'ye ve diğer güçlere rağmen korumak konumundadır.

Kriz yönetiminde şerbetli iki ülke!

ABD ve Türkiye elli yıllık müttefik olarak kriz yönetimi konusunda şerbetliler.

ABD ile Türkiye arasında yaşanan Johnson mektubu, Türkiye'ye ABD'nin uyguladığı silah ambargosu, Afyon ekimiyle ilgili kriz, 1 Mart tezkeresinin yarattığı kriz, Süleymaniye'de yaşanan çuval vakası bütün bunlar bir biçimde aşılmıştır.

Türkiye ve ABD süreç içinde karşılaştıkları krizleri aşarak müttefikliklerini devam ettirmişlerdir.

Gerçekçi olunursa iki ülke arasındaki ilişkilere "nokta koymak" sanıldığının da ötesinde her iki taraf için de zordur.

Elli yılda kurulan bu ilişkileri yıkmak sanıldığı kadar kolay değildir.

ABD her zaman Türkiye'yi kendi aleyhine olacak şekilde kullanmaya kalkmıştır. Türkiye artık bu oyunlara gelmemelidir.

Erdoğan'ın hareket alanını daraltan strateji!

Erdoğan ile Trump'ın görüşmesine kısa bir süre kala üç önemli gelişme yaşandı.

Birincisi; Trump, PYD'ye ağır silahların verilmesine yönelik yasayı görüşmenin hemen öncesinde imzalayarak, konuyu kendi yönünden pazarlığa kapatmıştır.

Trump, Erdoğan'ı beklemeden emri vaki yapmıştır.

İkincisi; Putin, 'YPG ile irtibatımız sürecek. Silahı ABD veriyor, bize ihtiyaçları yok' anlamına gelen bir açıklama yaparak Trump'ın elini güçlendirmiştir.

Böylece ABD 'yalnız biz değil Rusya da PYD'yi meşru bir güç olarak kabul ediyor, PYD'yi yalnız Türkiye terörist kabul ediyor' diyecek konuma gelmiştir.

Üçüncüsü ise Erdoğan'ın ABD'ye indiği gün Gülen'in The Washington Post'ta, "Artık Tanımadığım Türkiye" başlıklı bir yazısının yayınlanmasıydı.

Bu yazıda Gülen, kendisinin sıkı bir demokrat, ılımlı bir Müslüman ve "ılımlı laik" olduğunu vurgulamıştır.

Gülen açıkça ABD'ye benden iyi kullanılacak müsait bir aktör bulamazsınız mesajı vermiştir.

Ayrıntıya dikkat edilmelidir!

Rus uçağının düşürülmesi olayında dikkat edilirse ABD ve NATO sessiz kalarak Rusya'ya destek vermişti.

En fazla ihtiyaç duyulduğu bir zamanda Türkiye'de konuşlu Patriot füzeleri sökülüp götürülmüştür.

NATO ve ABD'nin onayı olmadan Patriotların taşınması söz konusu dahi edilemez.

Hem ABD hem de Rusya, Türkiye'ye karşı iki yönlü değil çok yönlü bir strateji yürütüyor.

Bunu görmek ve farkında olunduğunu karşı tarafa hissettirmek gereklidir.

Trump'ın ABD'siyle, Putin'in Rusya'sı arasında sahnenin arkasında çok ciddi bir iş birliği var.

Putin ile Trump diğer uluslararası sorunlarda olduğu gibi Suriye'de de ortak çalışıyor, birbirlerine tamamlıyor ve destekliyorlar.

PYD konusunda da aralarında ciddi bir iş birliği olduğu aşikârdır.

Erdoğan'ın çıkışı!

Erdoğan, PYD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye versiyonu olduğunu hangi ülke olursa olsun muhatap alınmasının kesinlikle doğru olmadığını Trump'ın yüzüne karşı söylemiştir.

İki müttefikin dayanışma içerisinde olması, eli kanlı örgütleri bertaraf etmesinde yeterli olacağı ifade edilmiştir.

FETÖ'yle ilgili Türkiye'nin beklentileri, Suriye rejiminin son kimyasal saldırı konusunda görüşleri dile getirilmiştir.

Trump, söylenenleri kös dinlemiş, PYD konusuna hiç girmemiş Türkiye'nin önemi ve TSK'nın kahramanlığından söz etmiştir.

Bu durumda ABD'nin bildiğini okuyacağı ve Türkiye'yi oyalamaya devam edeceğini ortaya koymuştur.

Bu ziyaret, ilişkilere nokta koymadan Türkiye'nin "başının çaresine bakmak" zorunda olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Artık iş başa düşmüştür.

Yazarın Diğer Yazıları