İranlılar! Evlerinize dönün!
İnşallah İran'da hâdiseler son bulur ve bu "ayaklanma"dan İran hükûmeti demeyeceğim, ayetullahlar ders alır. Pek ders alacaklarını da düşünmüyorum. Zaman zaman böyle ayaklanmalar oldu ama bir şey değişmedi; ayetullahlar bildiklerini okudular.
İran'da "sınırlı demokratik seçim" yapılır. Rejimin ipi Ayetullahların elindedir. Humeynî'den beri değişmemiştir. "İslâm" dedikleri rejimi korumakla en tepedeki değişmez ayetullah mesuldür.
Onların ayetullah sistemi "başkanlık" sistemimiz gibi bir şey... Sözün evvelini de âhirini de bizim "Reis" söylediği gibi, İran'da "ruhanî lider" söyler. Onlar cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığı çok önce birleştirdiler. Bizim başbakanımız onların "cumhurbaşkanı" mesabesindedir. Ama sıfatı "reis-i cumhur" olunca, muhatabı da mecburen bizim "Reis"tir.
Şia meselesine, Sünnîlik meselesine hiç girmeyelim diyeceğim ama Orta Doğu'nun kaderidir; aynı dinde ayrışma ve akıl almaz dallanmalar... Bu dallanmalar üzerinden inatlaşırlar. Birbirlerini tekfîr ederler, sapkınlıkla suçlarlar.
İran'da Sünnîler vardır ama söz sahibi Şiîlerdir. Sünnîler onların çizdikleri sınırlara riayet etmelidirler. Bir gidişimde Sünnîlerin şikâyetlerini dinlemiştim. Bir başka gidişimde, üstelik Meşhed'de, karşılaştığım durum beni şaşırtmıştı. Kara yoluyla Türkmenistan'a geçeceğiz... Bir grup bir yerden çıkmış yol üzeri geliyor. Arabayı durdurduk. Meşhedliler Türkçe bilirler. Bu şehir Türkmenistan sınırındadır ve Türkmenistan'ın bir uzantısıdır. Çoklukla Sünnî Türklerle meskûndur. Birini durdurduk. Önce yolu sordum. Türkçe cevap verdi. Gazeteci merakıyla, ardından nereden geldiklerini sordum... Cami mi dedi, tekke mi dedi aklımda değil; zikir çekmekten geliyorlarmış. Sünnî imişler. Rejim müdahale etmiyormuş. Toplanıp tarikatlarının gereğini rahat yapıyorlarmış. Doğrusu şaşırdım.
Bakın işte Türkiye'nin hâli... Cemaatleri, tarikatları inceleyin; birbirlerinde dinî kusur aramakla meşguller. Ne kadar cübbeli-cübbesiz, sarıklı-sarıksız varsa bir başka din anlatır. Hemen hepsinin ağzından âdeta ateş saçılır. Ürkütmeden, rahatsız etmeden anlatan, hâli anlayan birini hiç dinlediniz mi? Kur'ân'a uyan kaç cemaat, kaç tarikat gösterebilirsiniz?
İşte bir "İslâmcı cemaat" grup , "İslâmcı" hükûmete darbe yapmaya kalktı; uçurumun kenarından döndük. (Tekrar tekrar söylüyorum... "Reis" vaziyet etmeseydi hâlimiz nice olurdu?!)
Öteden beri "Arap Baharı" bilmem ne baharı denilerek, Arap ülkeleri karıştırıldı. Milyonlar katledildi, göçürtüldü. Kimin için? Elbette İsrail için. ABD İsrail'in bir uydusu olarak, 10 bin km. öteden, her şeye müdahale ediyor.
Diyeceğim şu ki; bırakın diktatörlükler kalsın. Öyle bir an gelir ki, her ülke insanı kendi hakkını arar. Gerekirse, kimsenin kışkırtmasına kapılmadan kıyam da eder. Şu an o an değil.
İran'da, bir kıpırtı, Kudüs'ü kafadan İsrail'e veren Trump nâm zatı sevinçten yerinden zıplattı. Adam, "Şanlı direnişçiler! Yürüyün! Arkanızdayız!" diye tivitler döşendi. Ardından Netanyahu, ağzı kulaklarında gayet mesrur, "isyanı destekliyoruz." dedi.
Sırası değil ey sevgili İranlılar... ABD'nin, İsrail'in oyuncağı olmayın. Bir başka zaman hakkınızı arayın. Zaten ne istediğinizi duyurdunuz, "Bir daha bizi sokağa dökerseniz, bu seferki farklı olur." mesajını verdiniz. Evlerinize dönün!