İmama itirazım...
Keşke telefonu açsaydım da sizlere dinletmek için kaydetseydim. Ama camiye girerken telefonu kapatıyorum.
Cuma günü... Yolum her zaman gitmediğim bir mescide düştü.
Yolum üzerindeki bir büyük camiyi geçtim, hedefim, beş dakika mesafedeki camiydi. Henüz inşaatı bitmemiş ve alt zemini açılmış büyük caminin içi dışı dolu olduğunu görünce daha aşağıdaki mescide gittim.
Vaaz dinlemeyi hiç sevmem... Ne yazık ki, kültürlü, ne dediğini bilen, sözünü dinleten vaiz çok az. Böyle apartman bodrumundan dönüştürülmüş mescitler ise çoklukla cemaatlerin gayretiyle açılıyor, ezanı beklerken ya Kur’ân okuyorlar, ya da abuk sabuk konuşuyorlar. Bol bol hikâye anlatıyorlar.
Mescide vardım. İçerisi henüz tenha idi. Ezana bir iki dakika var. İmam önüne bir kürsü çekmiş, konuşuyor. Ezan okunmaya başlandı. İmam:
“Son olarak bir de bizi çok üzen olaydan bahsedeceğim... Soma’daki faciadan.” dedi.
Merak kesildim. Ne diyecek?
“Bence, kesin söylemiyorum ama sabotaj, yüzde 99 sabotaj... Dış güçler bizi zora sokmak için madende yangın çıkardılar...”
Aynı minvalde birkaç cümle... “Paralel”e gelecek mi, diye bir an düşünmedim değil! Böyle komplocu zırcahil imamlara fırsat vermemek gerekir. Hemen doğruldum:
“Hoca Efendi! Zanla konuşuyorsunuz. Kur’ân’a, Hadis’e göre konuşun! Bu mescitte belki meseleleri daha iyi bilen, daha kültürlü insanlar vardır. Onlara bunları anlatamazsınız!”
İçeride belki en fazla 200 kişi... Ne itiraz, ne tasvip...
İmam, beklenmeyen bu çıkış karşısında bir an bocaladı, “Zanla konuşmuyorum.” dedi, ama fazla izah da getiremedi. Sonra yine partizanlığı ele aldı: “Devleti yönetenler bu millet için çalışıyor, milletini seven insanlar. Ama provokatörler, Soma’da olay çıkardılar.”
Recep T. Erdoğan’ın yuhalanmasını kastediyordu.
Cemaatlerin açtığı mescitlerde, birçok defa karşılaştım: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın haftalık gönderdiği hutbelere bağlı kalınmıyor; bildikleri, inandıkları gibi konuşuyorlar. Bu cuma hutbe de maden şehitleri üzerine okunacaktı. İmam hiç oralı değildi. Başka şeylerden bahsetti. Belki yine gıybet kılacaktı, itiraz edilir diye vazgeçti!
Bu tür mescitler bir misyonla açılmıştır. Mahalle halkına, hangi yaşta olursa olsun Kur’ân-ı Kerîm dersi verilir ve tabiî beyin yıkanır.
Neden tartışma kültürümüz, neden itiraz kültürümüz yok? Meydanı boş bulanlar atıp tutuyorlar. İmam, cemaati kendisine hep mutî gördüğü için istediği gibi konuşuyor ve muhakkak etkili de oluyor. Yoksa AKP’nin yüzde 43 oy alması mümkün mü?!
Dün bir mektup yayınladım. O mektupta düzeltmeye dinî eğitimden başlanmalı deniyordu.
Hırsızlık ortada, rüşvet ortada, nüfuz ticareti ayan beyan... “Tepedeki”, parayı sıfırlayacak yer bulamamış ama halk oyunu götürüp veriyor.
Cemaatler, tarikatlar, dinî eğitim müesseseleri, Kur’ân kursları masaya yatırılmalıdır. “Dinî önderler” Allah’la kul arasından çıkarılmalıdır.
Dinî eğitime bir seviye kazandırmak gerekir, diyeceğim ama 110 ilâhiyatçı akademisyen “din” adına hırsızlığa, yolsuzluğu, rüşvete “fetva” veriyorsa, hangi dinî eğitimden bahsedebiliriz?
Bir yol bulmalıyız.