İllâ "Zarrab"
Zarrab mı, Sarraf mı? Bütün Türkiye'yi bağlayan sanki kaderimiz onun elindeymiş gibi intiba bıraktırılan ("Bıraktırılan" diyorum. Adamın nasıl bir fonksiyonu varsa, devlet ricalimiz, F. Gülen'i değil, asıl Rıza'yı istemek için, ABD'nin yolunu tutuyor.)
Rıza'nın, birilerine boncuk boncuk ter döktürdüğü belli. Dediklerine göre yurt dışında 5 binin üzerinde Türk mahpus. Neden tutuklandılar? Hakikaten suçlular mı, suçsuzlar mı? Hükûmet edenler hiç dert edinmiyorlar... İllâ "Zarrab".
"Zarrab" sihrî bir ad... ABD mahkemesinde de ismi "Rıza Sarraf" değil; "Reza Zarrab". Kimliğinde ne yazıyor: Yabancı isim mi, Türkçe isim mi?
Yabancı ülkeler kendi okuyacakları şekilde ismi yazıyorlar. Bizde, Batı'ya körü körüne hayranlık var ya... Onlar böyle yazıyorsa, biz de böyle yazmalıyız, böyle söylemeliyiz, diyorlar. Kaç defa tenkit ettim.
Hükümet edenlere inanırsanız, Türk vatandaşı tutuklandığı için canları sıkılmış. Ama onlar bile "Zarrab" deyip duruyorlar. Madem adam yabancı uyruklu, sen ne diye sahip çıkıyorsun?!
Rıza'nın "itiraf" edeceği bir şeyler var ki, mahkemeyle anlaşma yolunu tercih etmiş. Bizim hükûmet sözcüsüne bakarsanız, Rıza "iftiraya" zorlanıyor. Demek ki, Ankara'nın nezdinde Rıza ne söylese "iftira".
ABD'nin İran'a uyguladığı ambargo; R. T. Erdoğan'ın dediği gibi, Türkiye'yi niye ilgilendirsin. Demek ki kazın ayağı öyle değil. ABD, bir hesap görmek istiyor ve Rıza ellerindeki en büyük koz.
17/25 Aralık 2013 hengamesinde, Rıza için "hayırsever iş adamı" denmesi beni düşündürmüştü. Hayat tarzı hiçbir surette "İslâmcılar"ın uygun gördüğü hayat tarzıyla örtüşmez. Hatta o zaman bunu yazdım. Rıza'ya o kadar ihtimam gösterdiler ki, adamı hapisten bile çıkarttırdılar. Sonra kendilerinin bir haber kanalında Türk bayrağı önünde, Türk ekonomisine ne kadar katkıda bulunduğunu ballandıra ballandıra anlattırdılar. Herkesin aklı bu "ihtimam"a takıldı. Adamın bu derece başarısına ne yaşı müsait, ne tecrübesi yeter. "Var bir şey ama ne?" sorusu bir türlü cevabını bulamadı. Keşke mahkemeler düzgün işleseydi, müdahaleler olmasaydı, taşlar yerli yerine otursaydı... Birileri bedel ödeyecekse ödeseydi. Şimdi akıl çeperlerini zorlayan, işin nereye varacağı kestirilemeyen bir "belâ" ile karşı karşıyayız.
15 Temmuz darbesinden bir gün önce 14 Temmuz'da yazdıklarımı, bir daha buraya alıyorum:
"'Hayırsever' Rıza'nın, ABD'de tutuklanması, Türkiye'de 'tepedekiler' ses vermeseler, ısrarla suskun kalsalar da, bir dip dalgaya yol açtığını bilin. 17/25 Aralık'ın kilit ismi o. Birilerinin kızıla çalan yüzlerinde endişe fırtınası estirmemesi mümkün mü?
Rıza, daha çocuk yaşında 'büyük iş adamı' idi. Buna kim inanır? Ve onu 'hayırsever' görenlerin kullanmadığını kim söyleyebilir? Ancak Rıza kendisi söyleyebilir. Belki söyleyemez... Kullanıldığının bile farkında değildir.
17/25 Aralık, sonra sonra düşünüyorum da, hakikaten, "birinin" ısrarla dediği gibi darbe... Bir hesaplaşma, 'birini' devirme histerisi olmasa, delil toplayıp böyle bir darbeye, böyle bir çılgınlığa kim cüret edebilir?!"