İktidar, siyaset, seviye ve üslup
Clausewitz, savaşı, "siyasetin başka araçlarla devamı" olarak tanımlar. Savaşı 'kanlı bir siyaset' olarak niteleyenler de vardır. Türkiye sanki siyaseti savaş olarak gören böyle bir stratejinin laboratuvarı gibi...
Son yıllarda Türkiye'de siyaset içeride ötekileştirme, şeytanlaştırma, günah keçisi ilan etme, kutuplaştırma, ayrıştırma üzerine ikame edilmişken dışarıda 'hey şu ülke, hey bu ülkenin başbakanı' üzerine kuruludur.
Türkiye'de siyaset çatışmacı bir anlayış üzerine oturtulmuş durumdadır. Siyasilerin konuşmalarına bakılırsa rakipten değil düşmandan, siyasetten değil savaştan bahsedildiğini sanırsınız.
Türkiye'de rakibini küçümsemek, aşağılamak, ağız dalaşına girmek, hakaret etmek siyasetin öznesi haline gelmiş bulunmaktadır.
Yüksek ses, sürekli tekrar, tepeden bakış, kibirli duruş, medyada hâkimiyet ve geçmişe bulanmış mağduriyet AKP'nin izlediği siyaset üslubudur. Bu bağlamda siyasilerin konuşmalarında aşırı yüzeysellik, yozluk, fevrilik ve kabalık belirgin unsurlar olarak öne çıkıyor.
Bu dil ve üslup iktidara yarıyor. Çünkü çatışmacı siyaset dili, var olan toplumsal ve ekonomik sorunların üzerini kapatıyor. Gerçek sorunların üzerinde durmayı engelliyor. Demagoji, palavra ve popülist konuşmalarla gerçek sorunlar gizleniyor.
Bu sayededir ki doların önlenemez yükselişi, benzine hız sınırını aşan zam yapılması, işsizlik, tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunlar, verimsizlik, üretimsizlik, ölü yatırımlar ancak genel ifadelerle siyasetin gündeminde yer bulabiliyor.
İktidar amaç saptırıyor!
Siyasette yoz ve kaba bir dil kullanan AKP oligarkları, böylece izlediği politikaların kamusal alanda sorgulanmasına engel olmayı amaçlıyorlar.
Sorunları şahsileştirmek yoluyla şahısları tartışma konusu yapıp sorunların tartışılmasına engel oluyorlar.
İktidar sahiplerinin kullandıkları demagojik üslup, diyaloğa değil ağız dalaşına davet eden hakaretamiz ifadeler, olguları hiçe sayan ve komplo teorilerini öne çıkaran iddialar, hain/kahraman olarak toplumu ayrıştırmalar iktidarın kendi çelişkilerinin, tutarsızlıklarının üzerlerini kapatmakta kullandıkları örtülerdir. Bunu da genel ve kaba bir üslup kullanarak yapıyorlar.
Türkiye'deki her türlü olumsuzluğun sorumlusu olarak tanımı-tarifi yapılmamış, sınırı ve yeri belirtilmemiş genel bir düşman bulunup ona ihale ediliyor. Bu kimi zaman dış düşmanlar kimi zaman FETÖ, çoğu zaman da üst akıl, kredi değerlendirme kuruluşları, faiz lobisi, güç odakları, dış güçler gibi soyut kavramların üzerine ihale ediliyor.
AKP iktidarı bu yolla seçmene adeta kendisini kutsayan ve kendi dışında seçeneğin olmadığı "seçeneksiz seçimler" dayatıyor. İktidar bütün olumlu gelişmeleri kendi iktidarından ibaret olarak pazarlarken, bütün olumsuz gelişmelerden muhalefet partilerini ya da cumhuriyetin kurucularını sorumlu tutuyor. İktidarın on altı yıldır aldığı kararların ortaya çıkardığı sorunlardan, kendi söz ve uygulamalarından dolayı hiçbir sorumluluk almıyor ve hiçbir bedel ödemiyor.
Troller de devrede!
Çatışmacı dilin kamusal alanda sosyal medya ve bloglar aracılığıyla herkes tarafından kullanılabilir hale gelmesi, günümüz siyasetinin belirleyici farkıdır.
Son dönemde türeyen çatışmacı siyasete paralel olarak iktidar beslemeleri, var olan toplumsal ve ekonomik çelişkilere hiç dokunmadan söylemsel ikilemler ve düşmanlar yaratmaktadır.
Twitter kullanıcıları gerek siyasetçilerle, gerek kanaat önderleriyle, gerekse birbirleriyle her türlü küfür ve sözlü şiddet yolunu kullanarak etkileşim içine giriyorlar. İktidar tarafından örgütlenmiş troll orduları bunu saldırı ve itibarsızlaştırma kampanyalarında kullanıyor. Aktrollerin amaçlarından birisi de küfür, hakaret ve tehditlerle ilerleyen bir yıldırma politikasıdır.
Bu durum sosyal medyada sıradan insanda siyasetin öznesi olabileceği yanılgısıyla bir kutuplaşma ve diklenme dili geliştirmiştir. Yoksulluk ve lider siyaseti yüzünden kendi kaderlerini tayin etme kapasitesinden mahrum edilmiş bireyler, bu diklenme dili sayesinde güç sahibi olma arzularını tatmin edebiliyorlar.
İmamın üslubu öyle olursa trolünki de böyle oluyor!