İktidar seçim maliyetlerini sosyalize ediyor

Banka ve kredi kartları 5464 saylı kanunun 26. maddesi faizi düzenler. Bu kanunun 26. maddesinin üçüncü paragrafı aynen şöyledir;

''Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir ve belirlediği bu oranları 3 ayda bir açıklar."

Merkez Bankası üç aylık dönemin bitiminde, 2 Nisan 2018 tarihinde kredi kartı işlemlerinde uygulanacak azami faiz oranlarında değişiklik yapılmadığını açıklıyor ve arkasından ''Bankalar, kredi kartı faiz oranlarını bireysel kredi faizlerine göre daha yüksek belirlemektedir. Bu nedenle, kısa vadeli kredi gereksinimi olan kredi kartı sahiplerinin bu gereksinimlerini kredi kartları yerine tüketici kredileri yoluyla karşılamaları menfaatlerine olacaktır.'' diye ilave ediyor.

Hani yasaya göre banka ve kredi kartları faizlerini belirlemeye ve tespit etmeye yetkiliydi. Madem faizlerin yüksek olduğunu kabul ediyorsun, o zaman neden düşürmüyorsun?

Düşürmüyor, çünkü bankalara soruyor. Ama yasaya bakarsanız sormak zorunda değil.

Ne var ki, Türkiye'de finansal sistem, Merkez Bankası dahil, yatırımlar, işletmeler ve halk için çalışmıyor, bankalar için çalışıyor.

Siyasi iktidar çevreleri de faizler düşsün diyor ve fakat bankaların kredilerde aylık faiz uygulamasına, dosya parası, ekspertiz ve birtakım masraf uygulamasına ses çıkarmıyor.

Siyasi iktidar faiz konusunda popülizm yapıyor. Samimi olsa, piyasada rekabeti bozmayacak şekilde kredi faizleri için yasal düzenleme yapabilir.

Siyasi iktidar her seçim öncesi, Kredi Garanti Fonu (KGF) garantisinde kredi dağıtıyor. Kredilerde sorun olursa erteliyor. Söz gelimi yıl başında KGF kefaletindeki krediler için düzenleme yapıldı.

''Kredi Garanti Fonu (KGF) tarafından kefalet verilmiş kredilerin yeniden vadelendirilmesi veya yapılandırılması ve bu nedenle azami vade sürelerinin aşılması durumunda söz konusu sürelere en fazla 36 ay ilave yapılabilecek.'' denildi.

Kredi Garanti Fonu ödenmeyen kredileri öderse, bu para nereden çıkmış olur?

KGF'nin sermayesinin yüzde 29.16'sı TOBB'un, yüzde 29.16'sı KOSKEB'e aittir. Yani yüzde yaklaşık yüzde 60'ı kamuya aittir. TOOB da yarı kamusal bir kuruluştur.

KGF'nin diğer hisseleri, her biri yüzde 1.54 pay olmak üzere 27 bankaya aittir.

Eğer krediler ödenmezse büyük oranda bu maliyet halkın sırtından çıkacaktır. Hem halkın vergileri artacak, hem de bütçeden aldığı hizmet azalacaktır.

Bu demektir ki, siyasi iktidar seçim maliyetlerini sosyalize ediyor. Maliyetler topluma yayıldığı için kimse işin farkına varmıyor.

Böyle bir uygulama bugünkü iktidara kadar görülmemişti.

Bu iş nereye kadar gider? Sürdürülemez... Çünkü seçim popülizminde

seçmenler her seçimde daha fazla ister. Sistem bozulur.

Zaten piyasada ve tüketicide güven düşmesi yaşanıyor.

Merkez Bankası'nın bankalar nezdinde yaptığı ankete göre, konut ile taşıt kredi taleplerinde azalış var.

Anket sonuçlarına göre, konut kredisi talebini olumsuz etkileyen faktörlerin başında, konut piyasasına ilişkin beklentiler ile tüketici güveninde azalma geliyor. Taşıt kredisinde yine tüketici güveninin olumsuz etki yaptığı ortaya çıkıyor.

Birçok düşünür, bulunduğumuz yüzyılı popülizm çağı olarak yorumlamaktadır. Ben de bu yoruma katılıyorum. Freedom House 2017 raporunun başlığı "Popülistler ve Otokratlar: Küresel Demokrasiye Karşı Çifte tehdit"dir. Davos'taki 2017 Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) Küresel Risk Raporu'na göre dünya için en önemli küresel riskler popülizm ve kutuplaşmadır.

Yazarın Diğer Yazıları