İkisi de AKP’ye uyar
“Dönemin Başbakanı” Recep T. Erdoğan, 1937 yılında Dersim’de Seyit Rıza isyanının bastırılışındaki uygulamaları bahane ederek Rıza’nın hareketini meşrulaştırmak istemişti. İsyanın neden çıktığından hiç bahsetmedi. Sadece isyanın bastırılmasındaki sert hareketleri diline doladı. Ve CHP’ye yüklendi.
O zaman ülke tek partiyle yönetiliyordu. Daha önce Mustafa Kemal’in isteğiyle 2 defa parti kurulmuş, ikisini de, yine M. Kemal Paşa kapattırmıştı. İki partiyi de kuranlar kendi arkadaşlarıydı. Birincisi 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ikincisi 12 Ağustos 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır.
Şu notu da ekleyeyim: CHP’nin 9 Eylül 1923’te kurulduğunda adı Halk Fırkası’dır. Mustafa Kemal cumhuriyeti daha ilân etmeden önce kurmuş ve başına geçmiştir. Henüz “resmen” yeni rejim şekli telaffuz edilmediği için partinin adında “Cumhuriyet” yoktur. Sonra da bu kelimenin eklenmesi düşünülmemiştir. Ne zamana kadar? 10 Kasım 1924’e kadar. Bu tarih Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’yla bağlantılı... Yeni partinin isminde “Cumhuriyet” kelimesinin yer alacağını duyan İsmet (İnönü) Paşa (Halk Fırkası’nın başında o var), muhakkak Cumhurreisi Mustafa Kemal’i de haberdar ederek, partinin adına “Cumhuriyet”i eklemiştir. “Fırka”nın “parti” olması ise Mayıs 1935’tedir.
Ahmet Bey ile Sarayda Oturan Zat’a bir ekmek kapısı göstereyim: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, programındaki 6. maddeden dolayı kapatılmıştır. Bu madde çok mühim... Aynen şöyle: “Fırka efkâr ve itikadât-ı diniyeye hürmetkârdır.” ( “Parti dinî itikatlara ve fikirlere saygılıdır.” ). Buradan Şeyh Sait İsyanı’na gelir, oradan Takrir-i Sükûn’a atlar ve oradan “şeriat” meselesine girersiniz. Şeyh Sait de, sahip çıktığınız Seyit Rıza gibi sizin “adamınız” olur. Biri “Şeyh” , biri “Seyit” ; meşrebinize uyar. Bir ipucu daha: Takrir-i Sükûn Kanunu’nu inceleyin... Çok rahatlayacaksınız. Kafanızı çalıştırın; neyin sizi rahatlatacağını bulursunuz.
Önceki gün partilerin grup toplantılarında yine Dersim meselesi konuşuldu.
Ahmet Davutoğlu akıl almaz bir hataya imza atmış ve Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in şehadati ile ile Dersim’de isyankâr Seyit Rıza’nın asılması arasında bağlantı kurmuştur. Ahmet Bey hemen itiraz edecek ve “Ben Dersim’de kıyımları kastetmiştim.” diyecektir. Yine maksat değişmez.
Ne olursa olsun biz bir savaştan çıkmışız. Hem de kazanılması imkânsız gibi görünen bir savaştan. Misak-ı Millî’nin sınırlarına bile tam ulaşamadık ve Lozan’da çizilen sınırlara razı geldik. İçinde olmadıktan sonra Lozan’ı da, tek parti şartlarını da ne kadar tartışırsan tartış, boş.
A. Davutoğlu, akıl almaz bir hataya daha imza atmış ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, kendisinin Dersim’le Kerbelâ’yı eşitlemesini yerinde tenkidine karşı, “Size ne oluyor? CHP’nin sözcüsü müsünüz?” demiştir. Bir de 1944’te milliyetçililerin hapislere tıkılmasını diline doladı. “Alparslan Türkeş’i tabutluklara atan tek parti yönetimi değil miydi?!” diye aklı sıra Dersim isyanının bastırılış şekliyle bağlantı kurdu. (Devam edeceğiz.)