Hüzün ve bayram
Yarın bayram, kurban bayramı... Bayram ve kurban! Anlamlı... Kurban bayramına hüzünle giriyoruz. Etrafımız kan gölü... İslâm adına kafa kesiyorlar. Türkiye’nin bir tarafı kanıyor; ülke teslim edilmiş turumda...
Hüzünlü bir bayram... Mehmet Nuri Yardım’ın “Edebiyatımızda Hüzün” kitabını karıştırıyorum. Mehmet Nuri Yardım çok çalışkan; sürekli üretiyor. Biliyorsunuz. Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin kurucu başkanıydı. Uzun yıllar bu kuruluşun başında kaldı. Yakın zamanda başkanlığı Şerif Aydemir’e bıraktı. ESKADER’le edebiyat dünyamız soluk aldı, diyebilirim. ESKADER kadar faal bir edebiyat derneği yok.
Hüzünlü bir bayram... Yanı başımda sessiz, masasında başını tuşlara eğmiş çalışır, Türkçeden, Rusçadan, Özbekistan Türkçesinden Türk dünyasını araştırırdı Muhammet İzzetoğlu... Ansızın kaybettik. Ertesi günü geliyorum, masası boş... Ahıska Türklüğüne gönül vermiş Muhammet İzzetoğlu yüreğinde hep hüzün taşımıştır: Türk’süz Türk toprağı Ahıska. Stalin diğer Türk ve Müslüman topluluklarla birlikte yurtlarından sürmüştü. Tek yurtlarına dönemeyen topluluk Ahıska Türkleri. Muhammet İzzetoğlu, Ahıskalıların yurda dönüş mücadelesini, doğduğu Özbekistan’dan başlayarak, ikinci sürgün yeri Ukrayna’da sürdürmüş, Türkiye’ye göçtükten sonra da, Ahıska’yı gönlünde hüzünle yaşatmıştır.
Ahıskalılar Muhammet’in ve babası Murtaza İzzetoğlu’nun mücadelesini unuturlarsa vefasızlık etmiş olurlar.
Öyle çalışmalar vardır ki, insan takdirle karışık bir hayretle sorar: Nereden aklına gelmiş bunu araştırmak? “Edebiyatımızda Hüzün”ün yeni çıkan ikinci baskısını karıştırırken bende böyle bir his uyandı. Kitabı rastgele açtım: Saffet Nezihî’nin mısraları:
“Besbelli ölümüm sabahleyindir. / İlk ışık korkusuyla girerken camdan, /Uzan, başucumda perdeyi indir, / Mum olduğu gibi kalsın akşamdan. // (...) // Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut, / Sen de eller gibi adımı unut, / Kapımı birkaç gün önce açık tut, / Eşyam bakakalsın diye arkamdan.”
Mehmet Nuri Yardım yalnız şiirleri almamış; anekdotları da toplamış. Yazarlar ve şairlerin kalbi kırık... Hüzün, hep hüzün... Hüzünle yoğrulmuşlar. Bazen intiharı bile kurtuluş saymışlar. Bunu “Edebiyatımızda İsimler” üzerinde çalışırken hayretle müşahede etmiştim. Hemen bütün yazar ve şairlerin bir tarafında “arıza” var.
İntihar eden yazar ve şairlerin kaçından alıntısı var diye baktım “Edebiyatımızda Hüzün”e... Beşir Fuad, Osman Fahri, Can İren, Yetik Ozan, Nilgün Marmara... Bir de öldürülenler: Nevzad Tevfik, Kemal Fedai Coşkuner, İsmail Gerçeksöz, Sedat Yenigün... İntihar edenlerin, hayattayken ölüm üzerine yazmaları, söylemeleri pek düşündürücü...
Yetik Ozan mahlasıyla yazan Turgut Günay, ölümü hep hissederek yaşamış:
“Gül yüzünde gülücükler görende / Bir sevdalı bülbül uçar bağrımdan, / Yüreğim çırpınır selâm verende: / Sanki bir ceylan su içer bağrımdan. // (...) Koklayıp geçmişte bir sarı ölüm / Toz pembe çağında kurumuş gülüm, Gayri bir gölgesiz, sınırsız çölüm; / En Mecnun emeller geçer bağrımdan.”
Son mısralar Yahya Kemal’den:
“Ölmek kaderde var yaşayıp köhnemek hazin / Yok mudur buna çâre yâ Rabbülâlemîn.”