Hukukun katli...
Türkiye'nin her yerinden mektup yağıyor. Her biri içimi kanatıyor. Sincan'dan Yusuf Kenan Deniz, Fatih Gazel, Osman Kızılarslan, Bolu'dan akrabam Uzman Çavuş Ömer Erarslan, Seydişehir'den öğretmen Ahmet Akif Başer, Kandıra'dan Mehmet Gürler yazmış. Kayseri-Bünyan'dan Mehmet Koca, Onurhan Bıyık ve Mehmet Rıdvan Bulut isimli astsubay çavuş stajyer öğrenciler yazmış. Mehmet Koca'ya müebbet cezası verilirken gerekçe "ByLock". 11 bin 480 kişilik listede mor beyin uygulamasında Mehmet Koca da var. Kesilmiş cezası yatıyor. Satırına dokunmadan yazdıklarını paylaşıyorum:
Bizler 2015'de K.K. Astsubay Meslek Yüksek Okulu'ndan "Astsubay çavuş" rütbesiyle mezun olduk. Okul bitimine müteakiben sınıflarımıza (piyade, muhabere) göre sınıf okullarına kursiyer olarak gönderiliyoruz. Biz de "muhabere" sınıfına nakledilmiş Astsubay Çavuş olarak Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) Okulu'nda kursiyer olarak sınıf ve branş eğitimlerimize başladık. Kursiyer Atsubay Çavuş olarak hiçbir emir verme yetkimiz ve sorumlu olduğumuz er/erbaş personelimiz yoktur. Sadece sınıf eğitimi amaçlı 8 ay bu okulda bulunmaktayız. Bu durumlar ve süre zarfında kursiyer olarak devam ederken 15 Temmuz gecesi ikametgahlarımızda istirahat ederken kimimizi Tabur Komutanı, kimimizi Bölük Komutanı, kimimizi ise Bölük Astsubayı tarafından "Acil içtima var" denilerek acil bir şekilde okula çağrıldık. Okula geldiğimizde ivedi bir şekilde silah deposuna inmemizi teçhizat (komposit, hücum yeleği...) almamızı emrini verdiler. Biz kursiyer olarak "neden bu şekilde hareket ediyoruz" diye sorduğumuz ve sorguladığımızda, Bölük Komutanı, terör saldırısı var birliğimizin emniyetini ve güvenliğini alacağımızı söyledi. Sonrasında emrin değiştiğini okulun dışına çıkacağımızı bununda bir görev olduğunu söyledi. Bizler kursiyerler olarak ilk defa dışarı silahlı, teçhizatlı olarak böyle bir göreve gideceğimizden olayın şaşkınlığı ve tecrübesizliğimizden dolayı nereye gidiyoruz? Ne yapacağız? sorularıyla emri sorguladığımızda Bölük Komutanı'nın bize cevabı "emri sorgulamayın, emri uygulayın" olmuştur. Daha sonrasında Bölük Komutanı, Tabur Komutanından aldığı emre göre sivil araçlarla gideceğimizi söyledi. Bizde "madem bu terör saldırısı neden askeri araçla gitmiyoruz" dedik. Bölük Komutanı ise bu ve bunun gibi soruların hepsine "emri sorgulamayın, emri uygulayın" cevabını verdi. Akabinde "Telefonlarınızı kapatın" emrini verdi. Bizde kursiyer olduğumuz için tecrübemiz olmadığı, o anki olayın etkisiyle sicilimiz bozulur, savunma alırız korkusuyla emirleri uyguladık. Sivil araçlara rastgele bindik. Toplam 5 araçtık. Yola çıktıktan yaklaşık 10-15 dakika içinde Okul Nöbetçi Amiri arayarak "öyle bir emir yok, geri dönün sizi kandırmışlar" denilerek acil okula döndük. Okula döndüğümüzde en fazla 15 dakika dışarıda kalmıştık sadece. Dışarı çıkıp ve geri döndüğümüz 15 dakika içinde hiçbir kamu malına, kurum ve kuruluşlara, vatandaşın malına ve canına, devletimize ve milletimize silah kullanmadık. Kimse ile karşı karşıya gelmedik. Cebir ve şiddet hiçbir kimseye kullanmadık. Hiçbir eyleme katılmadık. Arabalardan dahi inmedik. Bizim yaptığımız tek şey bölük komutanı yani amirimizin vermiş olduğu emirleri emir komuta zinciri içinde yaptık. Bu olaylar olduğunda 1 yıllık "Astsubay" bile değildik. Ne bir tecrübemiz ne de bilgimiz vardı. Bizim tek suçumuz asker olmamız mı? Yoksa komutanlarımızın ve amirlerimizin verdiği emirleri yerine getirmek mi?
Bu olayların akabinde tutuklanıp Sincan Cezaevine gönderildik. 15 ay boyunca yargılama aşamasında ve dosyamızda hiçbir FETÖ/PDY terör örgütüyle ilişki ve iltisakımızın olmadığı, hiçbir tanığın aleyhimize hiçbir ifade bulunmadığı ve buna rağmen 15 ayın sonunda o gece aynı araçta olup, soluduğumuz hava, verdiğimiz nefes, attığımız adım aynı olmasına rağmen sağ koltuktaki müebbet, sol koltuktaki beraat alması birde yetmezmiş gibi bizi Kayseri/Bünyan cezaevine gönderdiler. Adalet dedikleri şey bize tecelli etmedi. Bu durum vicdanlara ve adalete sığar mı?
Yaşlarımız 22-23 olmasına rağmen hakim ve savcıların vicdanları sızlamadan bizlere bu cezayı verdiler. Bizler daha mesleğimizin başında bu şerefli üniformayı giyerken, bizlerin vatan ve millet sevgimizi, bayrağa olan aşkımızı kullanarak bizi bu kirli oyuna haince sürüklediler. Bizler belki de bu duruma bu yaşımıza rağmen alıştık ama ailelerimizin alışamadığını görüyoruz ve o aramızdaki kalın camın arkasından artık gözyaşı değil kan ağlıyor...
Artık işimiz İstinaf Mahkemesi'ne kaldı...
Sayın Yavuz Selim Demirağ,
Bizler Mehmet Koca, Onurhan Bıyık, Mehmet Rıdvan Bulut Kayseri/Bünyan cezaevinde 3 devre aynı koğuşta kalmaktayız. Sizi devamlı buralardan günlük takip ediyoruz ve köşe yazılarınızı daima okuyoruz. Sizden başka masum, sadece komutanın verdiği emirleri uyguladığı için cezaevlerinde perişan olmuş askerleri yazan yok. Sizden tek isteğimiz sesimizi ve çığlıklarımızı duymanız ve köşenizde yer vermeniz. Gerekli bilgileri dosyamızdan öğrenebilirsiniz (MEBS Okulu iddianamesi).
Şimdiden yaptığınız ve bizim sesimize ses olduğunuz için teşekkür ediyoruz, meslek hayatınızda da başarılar diliyoruz. (Yarın devam edeceğiz.)