“Hey kukla kafalı adam!”
17-25 Aralık “Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası” dolayısıyla, İnternet’te Mehmet Akif Ersoy’un, Safahat’ta yer alan bir şiiri dolaşıyor...
Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la-teşbih!
Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya
Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya!
Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler
Zikir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine, taptırırsın vesselam!
Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!.
***
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise “Kabe’den örtü getirseler 17-25 Aralık örtülemeyecek, gizlenemeyecek, saklanamayacak” dedi. Gerçekten da insanlık tarihinde, hırsızlığın, yolsuzluk ve rüşvetin esas, dürüstlüğün ise istisna olduğu böyle bir dönem yoktur. İşin üzücü tarafı, koca bir ülkenin halkı, hırsızlığı gözleriyle gördüğü ve siyasi iktidarın hırsızları kolladığı belli olduğu halde bir bütün olarak tepki gösteremiyor.
Bunun sebebi bellidir! Ahmet Davutoğlu diyor ki “Son dönemde Türkiye sosyal yardımlar konusunda dünyanın en öncü ülkeleri arasında yer almıştır. Sosyal yardımlarda suistimalleri engellemek ve hak eden herkese ulaşabilmek amacıyla bunlardan faydalanacak kişileri, daha objektif ölçütlere göre belirleyeceğiz. Tarımsal desteklerin ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini değerlendireceğiz. Desteklemelerde etkinliği sağlarken, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını ve gıda güvenliğini gözeteceğiz.”
Türkiye, kendi vatandaşına sosyal yardım yapmak konusunda dünyanın en öncü ülkelerinden biri olmuş...
Olmuş da bu neyi gösterir? Türkiye’de sosyal yardıma muhtaç milyonlarca insanın bulunduğunu değil mi? Peki bu kadar sosyal yardım yapılmasına rağmen, Türkiye’ye Almanya gibi “sosyal devlet” denilebilir mi?
Denilemiyor. Çünkü Türkiye gelir dağılımındaki adaletsizlikte de dünyanın öncü ülkelerinden biri... Sosyal yardımlarda ise esas alınan temel kriter, muhtaçlık değil, yandaş olmaktır. Yandaş iseniz, muhtaç olmadığınız halde, bedava verilen kömürü alabiliyorsunuz...
Ahmet Davutoğlu, elbette bu durumun farkında ve bu sebeple suistimalleri önlemekten, yardım yapılacak kişileri daha objektif kriterlere göre belirlemekten söz ediyor...
Objektif kriter nedir? Yandaş kayırmayı bırakıp, sosyal yardımları muhtaç olanlara ulaştırmak... Yine “destekleme” dediği de ekip biçmeyen vatandaşa havadan para vermektir ki bu da halkı tembelliğe itmekte, Avrupa’nın verdiği paralara bağımlı kılmaktadır. Tıpkı uyuşturucu bağımlılığı gibi..
***
Peki bugüne kadar halkı kutuplaştırarak yandaşlarını partisinin yanında tutan siyasi irade, bundan vazgeçebilir mi? Tayyip Erdoğan, Mevlânâ törenlerinde, “kutuplaştırmanın ve ayrıştırmanın artık kimseye bir faydası, hayrı yoktur” diyor ama bu yönde hareket edeceğine dair en küçük bir işaret bile yok.
Erdoğan, Abdullah İbni Sebe’den, yalancı peygamberlerden, alim maskesi takmış şaklabanlardan bahsediyor, oysa kendisi, İslam dünyasını, bir İngiliz örgütü olan Müslüman Kardeşler enternasyonali üzerinden yönetmek istiyor! Zaten, İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı öncesindeki projesi, kendisine bağlı ılımlı bir halife şemsiyesi ile dört federasyona böleceği İslam dünyasına hükmetmekti. Erdoğan, güncellenmiş bu projeye hizmet etmekte olduğunun farkında mıdır bilmiyorum ama yaşanan gerçek bu...
TGB’li gençler, 27 Aralık’ta, Kızılay’da “Kubilay gibi hazırız” derken, meselenin sadece gericilik boyutunu değil, emperyalist projelere hizmet yönünü de herkese göstermelidir.