Hey AB mi diyeceksiniz?
15 Temmuz: CIA/MOSSAD teşvikli, Suud/Mısır/BAE finanslı, FETÖ kullanımlı hain bir girişimdi. Türk milleti, hükümeti ve devletiyle direnişi, bu girişimi akim bırakmıştır. Bu zalim işe kalkışanlar elbette cezalarını göreceklerdir. Bu işin doğasında vardır.
Adaletsiz güç zorbalıktır!
Ancak darbe suçunu işleyenler de dahil, yapılan yargılamalarda işlenen suç ve ceza orantılı olmasının yanında, inandırıcı, gerçekçi ve yeterli delillere dayanması şarttır. FETÖ'nün kumpasları olan Balyoz ve Ergenekon davalarının çökme nedeni ikna edici delillere dayanmaması, intikam alma amaçlı olmasıydı.
FETÖ'yle mücadelede başarı bu davaların sulandırılmaması, intikam amacıyla hareket edilmemesi, hukukun temel ilkelerinden asla taviz verilmemesiyle mümkün olabilir.
Unutmamak gerekir ki FETÖ'yle mücadelede vicdanları kazanmak, sanıkları yargılamaktan daha önemlidir. Halkı kazanmanın yolu da güç kullanmaktan, acımasız davranmaktan değil adil ve saygılı olmaktan geçmektedir.
Pascal, "adaletsiz güç zorbalıktır" der.
Hukuk rayından çıkınca ülkede herkes hukukçu olup çıktı. Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkında AYM karar verince büyük bir telaş başladı. AYM, iki gazetecinin tutuksuz yargılanabilecekken haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Her iki yazar da ileri yaşlarına rağmen bir yıldan fazladır tutukludur.
"Ana Muhalefet Mahkemesi"
Başbakan "Beklentimiz, FETÖ'yle mücadelenin zaafa uğramasına sebebiyet verecek ya da öyle anlaşılacak kararlar vermemeleridir" dedi.
Bekir Bozdağ ise AYM'nin bu kararıyla yetkisini aştığını, "temyiz mahkemesi gibi davrandığını" iddia ediyor.
Halbuki aynı Bozdağ, mesela İlker Başbuğ aynı şekilde AYM'nin "ihlal" kararı üzerine tahliye edildiğinde AYM'yi ve bireysel başvuru yolunu övmüştü.
Yandaş ve yaranmacı kalemler ise AYM'nin kripto FETÖ'cülüğünden, ihanet odağına dönüştüğünden, rejim düşmanlığından bahsetmeye başladılar.
Önceki Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa Mahkemesi'nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay için verdiği karar hakkında "Gazetecilerin, yazarların serbest yargılanması gerektiğini" söylemişti. Sosyal medyada derhal "Abdullah Gül'ün atadığı hâkimler tahliye kararı verdi" diye iddialar ortaya atıldı. Halbuki Alpay ve Altan hakkındaki hak ihlali kararını içlerinde Ahmet Necdet Sezer'in, Abdullah Gül'ün ve Tayyip Erdoğan'ın atadığı yargıçlar var.
Geçmiş döneme ilişkin bir hatırlatma: Mehmet Haberal'ı tutuklayan 9 Ergenekon hâkiminin tazminat ödemesine ilişkin Yargıtay kararına ilişkin olarak Başbakan Erdoğan, "Hakkında karar kesinleşmemiş ve yargı süreci devam ederken, Anayasa'yı çiğneyerek böyle bir kararı verme yetkisini üst mahkeme kendisinde nereden buluyor?" diye sorarak, "Yargı o kararla güvenirliği adeta bitirmiştir" diyor. "Yargı bitmiştir" diyen bu ülkenin Başbakanı'dır. AYM'ye de "Ana Muhalefet Mahkemesi" denmişti.
İnsanlar o dönemde uydurulan deliller, soyut, genel ve subjektif suçlamalarla senelerce içeride tutulmuştu. Sonra iktidar bu davaların kumpas sonucu açıldığını ilan etmiş, ardından da bütün bunları "FETÖ yaptı" diyerek kendisinin sorumluluğu olmadığını pişkince ortaya koymuştu.
Bireysel başvurularda AYM "tahliye" kararı veremez, "ihlal" kararı verir, yerel mahkemeler de bunun gereği olarak "tahliye" kararı verir. Mahkeme ise AYM'nin kararına karşı tutuklama kararında direndi ve tahliye kararı vermedi.
Bu karar açıkça hükümetin elini zayıflatan karardır. Alpay ve Altan hakkında AYM'nin verdiği karar uygulanmış olsaydı Türkiye'de hak arama yollarının açık olduğu, yanlış kararların AYM'den döndüğü, hukukun işlediği, yargının siyasete alet edilmediği konusunda iktidarın eli güçlenmiş olurdu.
AKP'yi savunmaktan çenesi aşınan Abdulkadir Selvi bile bu durumda "Şahin Alpay ve Mehmet Altan'ın başvuruları AİHM'in gündemine girecek. Eğer AİHM, Anayasa Mahkemesi'nin, 'Etkili bir yol' olmadığını gerekçe göstererek, tahliye kararı verirse o zaman ne yapacağız?" diye soruyor. Sahi yandaş cengâverler, "o zaman ne yapacaksınız! Hey AB mi diyeceksiniz?"