Hesaplarımız neden hep şaşıyor?
Hesaplarımız hep şaşıyor; acaba neden? Bugünden geriye giderek bazı tespitler yapalım. Hesaba sondan başlayalım.
Bugün: 1) Yeniçağ'ın internet sitesinde yayımlanan Irak'ın kuzeyinde ilkokul öğrencilerine okutulan ders kitabı haberi mutlaka okunmalıdır. Alfabe adlı Kürtçe kitabın üst kısmındaki 'Irak Kürdistanı Eğitim Bakanlığı' ibaresi ile kitabın 2004 (Federal anayasanın kabulü 2005) yılında Maarif Matbaasında basıldığı göze çarparken; Irak, İran, Suriye ve Türkiye'nin bazı bölgeleri haritada Kürdistan olarak gösteriliyor. Barzani, 2004'ten itibaren Türk milletini ve vatanını bölmek için nesiller yetiştirmeye başlamış da bizim haberimiz mi olmamış?
2) New York'ta bir araya gelen Türkiye-Irak-İran Dışişleri Bakanları ortak bir bildiri ile Barzani'ye referandumdan vazgeç dedi. Üç bakan, sorunların çözümü Irak anayasasında dedi; Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine olan güçlü bağlılıklarını teyit ederek, önlemler konusunda eşgüdüm içinde hareket edeceklerini açıkladı.
Dün: 1) Şii İran, Şii Irak diyerek Barzani'ye dört elle sarılmadık mı? 23 Haziran 2010'da, temsil ettiği milleti ve devleti düşünmeden Barzani'ye "Kak Mesud" (Mesud abi), Talabani'ye "Mam Celal (Celal amca) diyecek kadar yüz göz olmadık mı? Kasım 2013'te Barzani'yi Diyarbakır'a davet ederek kucaklaşmadık mı? Kanun kaçağı Şivan Perver'in "Kürtçe" türküleriyle coşarak gözyaşı dökmedik mi? Başbakanımız "Güney Kürdistan"dan bahsetmedi mi? Barzani'ye, dünyanın gözleri önünde; "Evine hoş geldin" sloganları eşliğinde "Çözüm süreci"nin ortağı, PKK'nın siyasi uzantısı HDP milletvekilleri ve Diyarbakır Belediye Başkanı "Kuzey Kürdistan'a hoş geldin, burası senin toprağın" demedi mi? 26 Şubat 2017'de Barzani; Cumhurbaşkanı ile görüşmek için İstanbul'a, Başbakan ile görüşmek için Ankara'ya geldiğinde göndere, sanki bağımsız bir devletmiş gibi "Kürdistan" flaması çekilmedi mi? Bu görüşmelerde Barzani'den, 16 Nisan Anayasa referandumunda yardım istendiği yazılıp çizilmedi mi? Barzani'nin danışmanı, şimdi Erdoğan'ın başdanışmanı değil mi? Açık bilgilere göre, bizim desteğimiz olmasaydı, Barzani IKBY'yi kuramaz, başkanı olamazdı.
Özetlersek; Barzani'ye "ne istedi de vermedik. İhanet etti" denildi mi bilmiyoruz; ama bir gazeteci verilenlerin listesini çıkarmış, yazsak bu sütuna sığmaz.
2) Bölücü terör örgütüyle, 2003'ten 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı'na kadar, 13 yıl boyunca, teröristbaşı ve PKK ile gizli-açık müzakereler yapılmadı mı? Yurt içinde ve dışında, yabancı devletlerin "himmetiyle" yapılan görüşmelerde, millî ve üniter devlet yapısını, sözde federasyona (etnik özyönetimlere) dönüştürmeye kalkışılmadı mı? Böylece azgınlaşan bölücü terör örgütü kanser gibi, Irak'tan Suriye'ye kadar yayılarak ülkemizi kuşatmadı mı? Halen can almaya, kan dökmeye devam etmiyor mu?
13 yıl sonra anlamış olmalıyız ki; "Ne istediler de vermedik?" dedik; PKK/KCK'nın ihanet içinde olduğunu söyleyerek "terörle mücadeleye karar verdik"; dört yıldır da bunu yapıyoruz. İyi de, bölücü terörle mücadelede; ideolojisi, amacı ve aracı olan terör, bir bütün halinde ele alınmadan sonuca ulaşmak mümkün olabilir mi? Her gün şehit cenazeleri geldiğine göre cevabı ortada değil mi?
3) FETÖ meselesi, oldukça karışıktır. Cemaat işin başında, Türk Devletini "dönüştürmek" üzere iktidara ortak yapılmadı mı? Bir cemaat -seçimlere girip, milletten yetki alan parti olmadığı halde- iktidara ortak yapılabilir mi? Hayır, ama yapıldı. "Menzilimiz bir'dir" denilerek ortağa bütün yollar açıldı. Başta MGK olmak üzere en yetkili devlet kurumlarının, makamların ve şahısların verdiği, alarm niteliğindeki uyarıcı raporlar kâr etmedi. Ortaklık 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği sonrasına kadar devam etti. "Ortağın" bütün devlet organlarına yerleşerek gücü ele geçirdiği görülünce de (arka planını bilemeyiz) aralarında "dehşetli" bir kavga çıktı. "Ne istediler de vermedik. İhanet ettiler" denilerek, adları önce "paralel devlet", sonra 17/25 Aralık 2013'te "darbe örgütü", nihayet 15 Temmuz 2016'da darbeye kalkışılması üzerine "FETÖ" olarak ilan edildi. Oldukça karışık da olsa, "müthiş" bir mücadele başlatıldı; devam ettiriliyor.
4) IŞİD (DEAŞ) ve NUSRA gibi terör örgütlerinin konumu daha da farklıdır. 2003'te Irak'ın işgali ile Sünni yapıdaki Irak Arap Cumhuriyeti yıkılıp yerine Şii'lerden ve etnik Kürtlerden oluşan iki unsurlu Irak Federal Cumhuriyeti kuruldu; ama ülkede otorite sağlanamadı; Sünni'ler çok ezildi. Boşluğu değerlendiren El-Kaide, sonradan adı NUSRA ve IŞİD olacak terör yapılanması gerçekleştirdi. Büyük boyutlu bombalamalar ve katliamlar yaşandı; bazı bölgeleri ve Musul'u ele geçiren IŞİD, oradan Suriye'ye kaydı ve birçok yeri işgal etti. Olaylarda, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler suçlandı.
Türk Ordusuna ait tanklar 2016'da Cerablus'a girinceye ve El Bab'ı alıncaya kadar IŞİD'le ciddi bir çatışmamız olmamış. El-NUSRA ise İdlib'de büyük bir güce sahip.
Sonuç: Bölgenin istikrarı ve ülkemizin bütünlüğü için; İran ve Irak ile "dost" değildik, "dost" olduk. ABD, AB, İsrail, Mısır, Suriye ile tam tersi yaşandı. HDP (PKK), Barzani, FETÖ ile "dosttuk", düşman olduk. ABD, PKK/PYD'yi sınır aşan silahlarla donatıyor. Hedefte hangi ülkeler var: Bize, İdlib'de görev mi düşüyor?
Demek ki hesap; mezhebe değil, Türk Milletine ve Devletine göre yapılmalıymış!