Hesap defterini açalım
Yeni bir gün... Türkiye'de çok şey değişecek.
Şimdi hesap defterini açma zamanı...
Evet-Hayır kampanyasında, "Hayır" diyenler kendi kıt imkânlarıyla propaganda yaptılar.
"Evet" diyenler suyun başındaydılar. Devletin bütün imkânlarını kullandılar; dağı, taşı "Evet" yazılarıyla, "Evet" afişleriyle doldurdular. "Evet" poşetleri içinde maddî karşılığı olan çeşit çeşit "hediyeler" dağıttılar. En kıytırık konuşmaları bile ekranlarda naklen yayınlattılar. ("Korku devleti"nin en bariz örneği. Saddam zamanı, Hafız Esad zamanı, Kaddafî zamanı, Hüsnü Mübarek zamanı, onların ülkelerinde ne ise, bizim ülkemizde de aynısını gördük.)
Saray, Köşk, bütün devlet erkânı... Kampanya boyunca, hepimizin cebinden para harcadı.
Şimdi soralım: Hükûmet edenlerin harcadıklarının hesabı tutuldu mu? Halkımız -hadi onların ifadesiyle söyleyeyim "tek millet"- cebinden çıkan parayı bilmek istemez mi?
Hemen bütün "İslâmcılarımız" istedikleri neticeyi alabilmek için, "günah"ı "helâl" hanesine geçirerek, Yüce Kitabımızın bütün sayfalarına bir kara örtü örttüler. ("Ayak altı", "paspas" gibi ifadeleri Kitabımız için elbette kullanamazdım!)
Diyanet İşleri Başkanlığı maalesef "Yukarı"ya teslim. Din siyaset için, kendi çıkarları için kullanılıyor ama ulema suskun!
Müslümanlar, dinin siyasete âlet edilmesi yüzünden hep kaybetmişlerdir.
Bütün arızalı devletler İslâmların yaşadığı topraklardadır. Eşitsizliğin, tek adamlığın, despotluğun, insan kutsamanın, adaletsizliğin her türlüsü o ülkelerindedir. (Tam bir Cahiliye Devri!)
15 yıla giren "İslâmcı" iktidar döneminde, burada iki defa sıraladım, Diyanet'in bizzat tespit ettiği küçük kıyamet alâmetlerinin hepsi görülmektedir.
Sormak lâzım: Her şey "Bir Adam"ın ikbali için mi? O "Bir Adam" demedi mi: "İnsan fânidir, bugün varız, yarın yoğuz."
Yüce Kitabımızın hemen bütün sayfaları "Bir Adam" için tefsir ediliyor. Daha ötesi, "Bir Adam" âdeta ilâh görülüyor, ona ibadet edilmesi isteniyor; onun için oy verilmesi "Farzdır." deniyor. Karşısında olanlar kâfirlerle bir sıraya konuyor, "Kâfirdirler." demeye getiriliyor. (Öncü Prof. Dr. Hayrettin Karaman. Yazdıkları hepimizi dehşete düşürmedi mi?! Dünkü yazısında, üzerine gelindiği için, din istismarını anlatmış. Onun mantığına göre; dindarsa istismar edebilir, dindar değilse edemez!)
Kur'ân'ı elbette yüce Rabbim korur. "Şüphesiz o Zikr'i (Kur'ân'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr, 15/9).
Bu dönemde dinden sapılmadığını bir kişi çıkıp söyleyebilir mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'ân'a sadıksa, kesinlikle bir açıklama yapmak zorundadır.
Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca! "Din nasihattır, nasihat ise samimiyettir." diyen sizsiniz! Üstelik, İslâmın dörtte birinin "nasihat" olduğunu zikreden de sizsiniz. (Bkz.: Mehmet Görmez, "Hz. Peygamber'in Din Tanımı-Bir Hadisin Semantik Tahlili-", Diyanet İlmi dergi, 2. bs., Ankara 2003).
Bütün bu olup bitenler karşısında suskun kalırsanız, insanların aklına "dilsiz şeytan"ı getirirsiniz!