Herkes kendini kıyaslasın
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın Brunson'ın serbest bırakılmasına ilişkin yazdığı iki madde büyük ihtimalle hepinizin aklından geçmiştir.
"MADDE BİR: Madem sonu böyle bitecekti, biz niye o denli efelendik ki? Madem en sonunda bu olacaktı, o manşetleri niye çektik? Madem 3 yıla fittik, niye 35 yıl istedik? Niye? Niye? Niye?
MADDE İKİ: Yanarım yanarım da şu Trump'ın attığı cakaya yanarım."
Meselenin duygusal özeti bu.
Ancak bunun bir de politik tarafı var. Bir de felsefi alt yapısı var.
Politik yanını emekli Büyükelçi Onur Öymen dile getirmiş: "Baskı altında karşı tarafın dediğini yapacak devlet izlenimi verirseniz yarın Kıbrıs meselesini çıkarır, Kürt Devletini tanı derler. Türk yargısı ve Türk Milleti incitilmiştir.."
İşte biz, ülkemizi yönetenlerin tam da bu ve benzer tutumlarını beğenmediğimiz için kendimize milliyetçi diyoruz.
Millî onur, millî bağımsızlığı gerektirir. Millî bağımsızlık da hem bir bakış açısı ve hem de bir yönetim felsefesidir.
Türk tarihinin en büyük stratejist ve yöneticilerinden biri olan Atatürk, "millî bağımsızlık benim karakterimdir" derken tam olarak anlatmak istediği galiba budur.
Millî bağımsızlıkçı ve kalkınmacı (ekonomik bağımsızlıkçı) politikaları II. Dünya Savaşı'ndan sonra kayıp ettik. Devreye, Soğuk Savaş ve onun beraberinde getirdiği yeni stratejiler ve politikalar girdi.
Türkiye elini ve kolunu Amerika'ya kaptırdı.
Osmanlı'nın son dönemlerinde etkisini sürdüren dışarıdan güç kullanarak yönetme iradesi İngiltere'den Amerika'ya geçti.
Millî bağımsızlığı tüm yurttaşların karakteri haline getirmesi gereken elbette Türk Devleti'nin kendisiydi.
Kurucusuna sadık kalmanın iki önemli yolundan biri buydu.
İkincisi mutlaka ekonomideki bağımsızlıktı. Ekonomi, tarımı da sanayiyi de içine alan bir bütündü Atatürk'e göre.
Bugün haklı olduğunu bizzat yaşayarak görmekteyiz.
Bağımsızlığı inanç edinmiş, karakteri sağlam yurttaşlar haline gelmeden ne milliyetçi olunur ve ne de büyük devlet kurulur.
Alın size milliyetçiyim diyen milyonlarca insan. Bakın bakalım ne kadar bağımsızlıkçı davranıyorlar. Aradığımız, bize lazım olan insanlar bunlar değil. Atatürk gibi söylediklerinde kararlı, tutarlı ve samimi olanlardır.
Böyle bir yurttaş kimliğine sahip, millî karakterli insanlar yetiştirmek bu devletin Millî Eğitim Bakanlığı'nın görevidir. Dindarım, İslamcıyım, Müslümanım diyen elitler, uygulamasıyla yaşayıp gördüğümüz gibi oldukça kırılgan bir siyasi kimlik inşa ettiler.
Onlar geçmişte de böyle idiler. Osmanlı yıkılıp yok olurken, vatanseverler Kurtuluş Savaşı verirken de öyle idiler.
Değişen bir şey yok..
Bu muhafazakâr, kırılgan, dış odaklar karşısında çabuk eğilip bükülen siyasi felsefe sahipleri, süreç içinde peydahladıkları ve çok güvendikleri alternatif burjuvaziyi dahi kontrol edemiyor. Türkiye ekonomik krize girer girmez, yabancı ülkelerin yolunu tutanlar ilk bunlardır... Bunlar, Türkiye'de iktidar nimetleriyle kazandıklarını gittikleri yabancı ülkelerde yatırıma dönüştürüyorlar.
Şimdi sermayeyi yurt dışına kaçıranları görünce ara sıra sert çıkışlar yapıldığı oluyor. Varsın olsun. Kim dinleyecek? Yarattıkları sözde muhafazakâr burjuvazi onları çıkarına uyduğu ölçüde sevecektir.
Dolayısı ile Rahip Brunson meselesi ideolojiler ve özellikle de Atatürk muhalifleri açısından bir turnusol kâğıdı işlevine sahiptir.
Bir aynadır...
Herkes kendine bakıp kıyaslasın...