Hay böyle rüyanın!
Kan ter içinde uyandım..
Rüya müya değil, bildiğin kâbustu..
Bir adam, elinde bir kalem, masa üzerinde yığılı dosyalar..
Sağ tarafta uzayıp giden bir kuyruk..
Dosyasını masaya uzatıp imzasını alan herkesin yüzünde müstehzi bir gülüş..
İmzayı alan, ip atlar gibi sekerek uzaklaşıyor..
**
Kuyruktan ayrılanların nereye gittiklerini merak edip, odanın dışına çıkıyorum..
Kimsenin bir yere gittiği yok.. Büyükçe bir ekran bulunan salonda, keyifle sohbet ediyorlar..
Herkesin gözü ekranda.. "Bak benim dosya" diyor bazıları..
O sırada Ordunun komutanını seçiyor gözlerim.. Onun yüzünde de müstehzi bir gülüş..
Yanından geçerken gayrı ihtiyarı selam veriyor, "Nasılsınız Paşam?" diyorum..
Yanındaki adam, "Paşa değil, Sayın Bakan" diyor..
Anlam veremiyorum.. Aynı anda odadaki ekrandan yükselen ses yankılanıyor kulağımda:
-Patron, Genelkurmay Başkanı'nı Savunma Bakanı yaptı..
**
Tekrar odaya yöneliyorum.. İmza kuyruğu uzadıkça uzamış..
İki kişinin konuşmasına şahit oluyorum:
-Ben komutan sen kuvvetin başına.. Patron öyle düşünüyor..
Tanıdık yüzler ama adını koyamıyorum..
Ta ki salona döndüğümde ekranda beliren alt yazıya kadar:
-Patron bilmem kimi ordunun başına, bilmem kimi de kuvvetin başına atadı..
**
"Ne patronmuş" diyor içimdeki ses, "Alıyor, atıyor.."
Ordunun komutanı tek bir kişinin imzasıyla Bakana dönüşüyor..
Yine tek kişinin imzasıyla, ordunun başına bir başkası oturuyor..
"Rüya bu, olur böyle saçmalıklar" diyerek geçiştiriyorum..
Rüya olmasa, bunca yıllık gelenek var, yasalar var, anayasa var..
Bu işin Askeri Şurası var, değerlendirmeler var, teamüller var..
Nerede görülmüş, Kaddafi'nin, Saddam'ın, El Beşir'in yaptığı gibi, parmak şaklatıp, orduya takla attırmak..
**
Bir başkası sesleniyor salonun bir köşesine:
-Pavarottiler iptal abi..
Anlam veremiyorum önce.. Ama o adam diğer adama o büyük ekranı işaret edince alt yazıya takılıyor gözüm:
-Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları lağvedildi..
Sonradan düşüyor jeton.. Salonun diğer ucuna bağıran adam, patronun imza attığı masanın önünde pis pis sırıtan adam..
İyi ama Devlet Tiyatroları da Opera ve Bale de, ayrı yasaları olan özerk kuruluşlar değil mi?
Bunlarla ilgili düzenleme yapabilmek için Bakanlık Yasası'nda değişiklik yapılması gerekmez mi?
Gerekir elbette.. Peki kim yapacak o değişikliği? E Meclis..
E Meclis bu işin neresinde? Haberi bile yok.. El öpüp, el öptürüp hatırlaşmakla meşguller..
Ama rüya ya bu, o patronun kaleminin ucundan süzülen imza, oymuş zaten..
Çakıyor imzayı, değiştiriyor yasayı..
**
Kalabalık bir grup pencere kenarında..
"E nasıl olacak?" diyor içlerinden biri:
-Şimdi bize Bakanlar Kurulu denmeyecek mi?
"O iş bitti" diyor bir başkası.. "Artık Bakanlar Kurulu falan yok.. Her şey patron, patron da her şey.."
**
Başta söyledim, rüya müya değil, bildiğin kâbus..
Rejimin bile tek imzayla değiştiği bir rüya, kâbus değil de nedir?
3 saat önce üniformasıyla törene katılan ordu komutanı, 3 saat sonra Bakan olmuş ve sivil kıyafetlerle sahnedeyse, rüya mı diyeyim? Bildiğin kâbus.. Yoksa akıl kârı mı?
Hadi bununla kalsa iyi.. O abinin siyasi bir plan yaptığı belliydi de, babacım, Askeri Şura toplandı mı? Yok.. Peki, nasıl oldu da bir kişinin kaleminin ucundan damladı, "Ordunun komutanı bu.. Kuvvetin Komutanı da aha bu.."
Saçma tabii.. Rüya işte..
**
Güya atmışım kendimi dışarı.. Ne yapacaktım ya, rüya müya, bu kadar saçmalığı izlemeye devam mı edecektim..
Attım dışarı kendimi.. Kaldırımda bir adam.. Elinde bir döviz, "OLMAZ AGA.. BU İŞİN SONU HAYIR OLMAZ"..
Sağa sola döndürüyor dövizi..
Daha üçüncü mü, beşinci mi bilmem, tur yarım kalıyor..
Önünde bir araç duruyor acı frenle.. Üzerindeki yazı çekiyor dikkatimi, "Cezaevi Nakil Aracı.."
Kapıyorlar adamı.. Deli cesaretiyle soruyorum; Yav nereye götürüyorsunuz adamı?
Cevap kısa "Cezaevine".
"Doğrudan mı?" diyorum gülerek.. Adam "Cahil cahil konuşma" der gibi bakıyor suratıma.. Bildiğin doğrudan gidiliyormuş artık..
"Yaptığı bir suçsa, polis aracının durması gerekmez mi? Bu işin sorgusu, Savcısı, mahkemesi, hâkimi yok mu daha? Doğrudan cezaevine mi gidecek? Hem ne var ki o yazıda?" diye geçiriyorum aklımdan.. Zihin öyle yorgun ki, uyarıyor içimdeki ses:
-Yav sen de mantık arıyorsun.. Rüyadasın kardeşim.. Rüyalarda olur böyle saçmalıklar..
Peki deyip ilerliyorum..
**
Uzatmayayım, daha neler neler..
Güya, İçişleri Bakanlığı'na, "Ülkeyi idari bölümlere ayırma" yetkisi verilmiş.. Güya tek imzayla..
İlaç fiyatlarını belirleme yetkisi artık Cumhurbaşkanı'ndaymış.. Güya tek imzayla..
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü, artık Demiryolları Düzenleme Genel Müdürlüğü olmuş.. Güya tek imzayla.. Adına bakarsan da güya rayları satmaya hazırlanıyorlarmış, falan filan..
Hâkimler, savcılar, her tür devlet memurları da patronun iki dudağı arasındaymış.. Hem de tek imzayla..
Merkez Bankası Başkanı için 'Bankada 10 yıl tecrübe şartı' da kaldırılmış.. Güya tek imzayla..
Yav Rektör olmak için Profesör olma şartı kaldırılmış, profesör..
Amuda kalkmak için kol mecburiyeti..
Koşabilmek için bacak mecburiyeti..
Nefes alabilmek için ciğer mecburiyeti..
Yaşayabilmek için yürek mecburiyeti..
İNSAN olabilmek için İNSAN olma mecburiyeti kaldırılmış mı öğrenemedim..
**
Peki nasıl bir devranmış bu?
Güya ülkede bir referandum yapılmış.. O referandumda da "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"ne geçiş oylanıp, kabul edilmiş..
Sisteme geçiş için "Uyum Yasaları" gerekiyormuş.. O uyum yasalarının çıkarılacağı yer Meclis iken, o masada oturan 'Patron' tek imzayla işi halleder olmuş..
İşin adı öyle 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' falan değil, bildiğin "Cumhurbaşkanı'nın Keyfinin Kâhyası mısın?" mış..
Hani olur da, bu kadar mı saçma olur bir rüya..
**
Kan ter içinde uyandım..
Televizyonu açık unutmuşum yatarken..
Kâbustan olduğuna sevindim bir an ama o da ne, rüyadaki ses kulağımda..
Gözümü ekrana çevirdim..
Ne diyor spiker biliyor musunuz:
-Cumhurbaşkanı tüm televizyon ve gazetelerin kapatılmasına dair KHK'yı imzaladı.. Yalnızca Survivor yayın hayatına devam edebilecek..
**
Kafam iyice karıştı.. Az önce uyandığım kâbustakiler mi rüyaydı, uyanınca duyduklarım mı rüya?
Uyuyordum da uyandım mı, yoksa uyanığım sanırken uyuyor muyum?
**
Sahi, hâlâ uyku sersemiyim, bunlar oldu mu ülkede, yoksa rüyaların azizliği mi?
Olduysa eğer, biri bana söyler mi:
-Nereden bulup da çıkayım İNSAN içine.. Ya da o kâbustakiler nasıl çıkacak İNSAN içine..
Çok ciddiye almamalı aslında.. Bir süre etkisinde kalır insan, adı üstünde kâbus..
Yoksa hangi çılgın bu kadar saçmalar ki..
**
Size bir sır vereyim mi;
Yazının başından beri rüyadaki ülkenin adını hatırlamaya çalışıyorum..
Ora mı, şura mı, ötesi mi, berisi mi, ne kadar diktatörlük varsa sıraladım, hatırlayamadım..
Bir ara "Memleketin, memleketine" dedi içimdeki ses..
Vallahi o sese güvenirim ama bu kadar saçmalanacağına, rüyamda görsem inanmam..