Haşlanan Kurbağa Sendromu
Türk siyaseti onlarca badireye, değişime, olaya, ittifaklara, darbe girişimi ve rejim değişikliğine rağmen en kısır dönemlerinden birisini yaşıyor.
İktidar partisi ve medyasının dilinde sürekli aynı söz ve ithamlar var.
Gündem; FETÖ ve başkalarına FETÖ'cü imasında bulunmak üzerine kurulu.
AK Parti sürekli olarak "Biz seçilemezsek FETÖ gelir, bunlar FETÖ bağlantılı" argümanlarını kullanıyor. Bu argümanları güçlü medya organlarıyla da destekliyor, kitlelere yayıyor.
Muhalefet de "16 yıldır iktidar olan siz, ortaklık kuran siz, asıl FETÖ'cü sizsiniz" temelinde cevaplarını şekillendiriyor.
Bu tartışmalar olurken, 15 Temmuz gecesinden yeni görüntüler servis ediliyor.
İktidarın da iktidara alternatif partilerin de, birbirlerini terör örgütleri ile ilişkilendiren söylemler kullandıklarına şahit oluyoruz.
Türkiye'nin artık bu psikolojiden kurtulması, siyasetçilerin yeni bir dil geliştirmesi gerekiyor.
Çünkü bu zeminde oluşturulan siyaset belki kendilerini değil ama, genç nesilleri ve dolayısıyla ülkenin geleceğini olumsuz etkiliyor. Sınırlı kelimelerle oluşturulan devlet dili niteliksizleşme problemine neden oluyor.
***
Türkiye, 24 Haziran'dan sonra yeni bir yönetim tarzına geçecek.
Geçiş süreci sağlam temeller üzerinde sağlanmadığı için, alakasız konular ve olaylarla vatandaş günlük siyaset girdabının içinde heba oluyor.
Türkiye'de kurumların içi boşalmış durumda.
Bunun bir diğer anlamı da üretim kapasitelerinin düşmesi, üretilen ürünlerin niteliksiz hale gelmesidir.
Fırından aldığınız ekmeğin tadı, her gün bindiğiniz otobüsün kokusu, yürüdüğünüz yolun çukuru bir anda değişmeyecek olabilir...
Geniş bir alanda yankılanan ses gibi; günden güne, aydan aya, yıldan yıla büyüyecek bir süreci yaşıyoruz.
Hayatın her noktasını, günlük yaşantımızın tüm alanlarını etkileyen bir durumdan bahsediyoruz.
Soluk alıp verdiğimiz hava bile kalitesizleşecek.
Nasıl mı?
Sanayi üretimi yapan firmaları düşünün... Her ihtiyacın dövize endeksli olduğu bir alan... Bugünlerde yaşadığımız dar boğazdan dolayı; ucuz hammadde, ucuz işgücü ve ucuz yakıt arayışına giriyorlar. Doğaya bıraktıkları atık ve zehirli gazlar, izin verilenlerin çok çok üzerinde.
Ciğerlerimize temiz hava yerine sanayinin atık maddeleri doluyor, kimyasal ve zehirli gazlar vücutları esir alıyor.
Onları denetleyecek devlet kurumları ise ortalarda gözükmüyor.
"Denetim" iradesi ortaya konulsa bile; kurumlar, nitelikli birey yerine, parti referanslı kişilerle doldurulduğundan sonuç almak imkansızlaşıyor.
Firma sahipleri, iktidara yakın bir medya kuruluşuna bol sıfırlı reklam verip, partiye de bağışta bulunarak birçok sorunu ve açığı bir anda ortadan kaldırıyor. Bir de yönetim kurulu başkanından "lider"i öven açıklama geldi mi tamamdır!
Tıpkı "Haşlanan Kurbağa Sendromu" gibi bir sürecin içindeyiz.
Gelir adaletsizliği ortadan kalkmıyor, toplumsal şartlar iyileşmiyor, alım gücü düşerken, enflasyon artıyor. Cari açıktaki dengesizlik katlanarak büyüyor.
Düşük faizle alınan krediler üzerinden, şantiyelerin dikilmesiyle ekonominin büyüdüğü iddia ediliyor. Oysa bu bakış açısının başlı başına sıkıntılı olduğunu Türk Lirası'nın erimesinden anlayabiliyoruz.
Ama siyasetin konuştuğu tek konu FETÖ... FETÖ aşağı, FETÖ yukarı...
***
Ülkeler, devletler yaşadıkları kötü olayları unutmak isterler. Özellikle resmi tarih yazıcılığında yenilgiden çok; zaferler, efsaneler, başarılar yer alır.
Hele ki hatalar, yönetimlerden kaynaklıysa bunlar daha çabuk unutulmak istenir.
Siyasette yapılan hatalarla FETÖ'cülere nasıl yollar açıldığını herkes biliyor. Buna rağmen hâlâ FETÖ üzerinden siyaset kurgulamak kabak tadı vermiş durumda.
Varsa projeniz, varsa gerçek manada bir eğitim planlamanız, sanayi hamleniz buyrun konuşalım.
Yok, hâlâ bu söylemlerde, bu kısıtlı dilde ısrarcıysanız, ülkeye yazık etmekte de ısrarcısınız demektir.