Halsizler hareketinin formülü!
Bilindiği gibi çoğunluk sağduyuyu, soğukkanlılığı, sükûneti ve rutini önemser. Kitleler bireylerden herkesin geçtiği köprüden herkesin gittiği gibi gitmesini isterler.
Pısırık ve kronik liderler de kitlelerin bu zaafını kullanır.
Siyaset ağasının takdirini kazanmak!
Rutinin dışına çıkan, idraklere giydirilmiş sıradanlığa isyan eden, yarını bugünden inşa etmeye kalkışanları öylesine yaşayıp gitmeye alışmış olan siyasi müritler affetmezler.
Büyük bir ihtirasla öptüğü eli öpmeyeni siyaset ağasının bağlıları hiç affetmez.
Eski köyün yeni âdeti olmaz.
Kendi kendine akıp giden siyasi yaşamı, toplumu ve yazgıyı sorgulamak da ne oluyor?
Kitleleri ideallerinin peşinden sürükleme becerisi, yeteneği, enerjisi ve gücünü kendisinde bulamayanlar başkalarının arkasına takılmayı beka sorunu olarak sunarlar.
Bu siyaset ağasının hoşuna, zülfüyâra dokunmayan berbat nutuklarla her söylediğini alkışlayanlar gider.
Herkesin kör olduğu yerde en azından şaşılığa razı olan, eski köyde eski adetlerle davranan, eski hamamın eski taslarını yadırgamayan insanlar; siyaset ağasının takdirini kazanmakta zorlanmazlar.
Her hâlükârda "suya sabuna dokunmayan", "fincancı katırlarını ürkütmeyenler" bu vasatın peşinde takılmanın bedeli olarak ödüllerine kavuşurlar.
Hareketsizler için işte formül!
Bir davanın kaderi eline teslim edilmiş olan pasif ve pısırık her siyaset ağası sesinden başka ses, sözünden başka sözden hoşlanmaz.
Zatı muhteşem bu bağlamda uyuşuk, uydu ve yarı uykulu siyasetini özenle seçtiği müritlerine alkışlatır. Öyle rahatına kıymaya, titreyip dirilmeye, irkilip doğrulmaya, daha çok da sorumluluk üstlenmeye ne hali ne de tahammülü vardır. Onun adına iktidar partisinin lideri yeteri kadar konuşmaktadır. Varlığını iktidarın varlığına, çıkarını siyasi düzenin dişlilerinin sorunsuz dönmesine bağladıktan sonra itiraz edenlerin alayını ihraç eder.
İşte formül: Seçkin ve seçilmiş olmak istiyorsanız etliye sütlüye karışmamak, teslimiyetçi siyaset ağasının hikmetinden sual eylememek, büyük yerde oturmanın büyük olmak için yeterli olduğuna inanmak yeterlidir. Mevcutla yetin, tepedekinin en iyi bildiğini düşün, uygulanan çaresizlik siyasetini kutsa el üstünde tutul. Formüllerin formülü budur.
Halsizler hareketi!
Soğuk yüzle tepeden bakıcılığı, kendini beğenmişliği, rakibi böcek gibi görmeyi, iktidarı kutsamayı siyaset zanneder. Muhalif yemekten, rakip ihraç etmekten, içte şahin dışta güvercin olmaktan yorulmaz. Yine de karar verirken halsiz kalır. Dahası kendi başına konuşmaktan yorgun düşer!
Sonra sorunu kökünden halledecek formülü ilan eder: Türkiye adına reis karar veriyor. Bizim adımıza da reis karar verse ne çıkar! Bana da "adayım sensin, sen adaysın" demek yeter.
İdealleri savunmak, davadan bahsetmek, maziyi sırtlayıp götürmek bana mı düşmüş! Bana düşen reise aday demek davaya da "ben" demektir. Zaten Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunu benden önce okuyup ağlayan da reisti!
Sonuçta ülkede olan biten olaylar karşısında adam elden ayaktan düşer, halsizleşir, sessizleşir!
Sorunlar karşısında halsizdir ama söz konusu statüsü olduğunda onu korumakta radikal bir aktivist gibi davranır. Bir anda onlarca yıldır mücadele ettiği sanılan iktidarı dost edinir ondan aldığı destekle içerideki muhalifleri silindir gibi ezer, geçer!
Yürüyüş kararı sayar gibi siyaseten yerinde sayar ya da zihinsel patinaj yaparak kendi kendini sürekli tekrarlar zihnen diri unsurları ya da hareket halinde olanlarıysa aşırılıkla suçlayıp tasfiye eder!
Alayını ezer, biçer, keser ve yener!
Vasat bir anda galeyana gelir: Kerkük sorununu bir plakayla bir anda çözer! Afrin'i yakar/yıkar/kavurma yaparak işi bitirir!
Apo'nun başına geçiremediği yağlı urganı da bu defa sapıkların başı için önerir!
Devletin başına kimin geleceğiyle artık ilgilenmez. Yeter ki halsizler hareketinin başında kendisi olsun!