Halkın ve siyasetin gündemi!
Önümüzdeki günlerde paylaşmasını bilen, katılımcılığı esas alan, "ben" yerine "biz"i geçiren siyasi ve sosyal anlayışlar yükselen değer olarak öne geçecektir.
Kibrin, kendini beğenmişliğin, tepeden inmeciliğin, ayar vericiliğin, racon kesiciliğin yandaşlar nezdinde karşılığı olsa bile halk arasında karşılığı yoktur.
Tevazu, alçak gönüllülük ve içtenlik günümüzdeki siyasetin olmazsa olmazı haline gelmelidir.
Kavgacı, itici, uyumsuz ve gürültücü tavırların siyasal yönden olumlu sonuç üretmesi düşünülemez.
Çatışma duygusunun yerini iş birliğinin, ihtilafın yerine uyumun, güdülerin yerine de muhakemenin aldığı yerde hem barış sağlanır hem de etkin sonuçlar elde edilir.
İş yapmak, ekonomik kalkınmayı sağlamak her şeyden önce uzlaşmayı, anlaşmayı, birleşmeyi ve birleştirmeyi gerekli kılar.
Kin, nefret, ihtilaf ya da ön yargılar ancak savaşlarda işe yarayabilir.
Halkın siyasetten beklentileri!
AKP iktidarının on beş yıldır Türkiye'yi ticaret ve tüketim toplumuna çevirdiği, iç/dış borç, ithalat-ihracat farkı, cari açık konusunda rekor üstüne rekor kırıldığı herkesin malumudur.
Üretim ekonomisi, verimli bürokrasi, sonuç odaklı yönetim ancak etkin bir siyaset ile sağlanabilir.
Halkın refahının artırılması, insanların üretici, etkin ve girişimci hale getirilmesi Türkiye'deki siyasetin öncelikle çözmesi gereken temel sorundur.
İnsanların siyasetten mevcudun ötesinde daha iyi bir eğitimi, daha etkin bir sağlığı ve daha güvenlikli bir Türkiye'yi talep etme hakları vardır.
Üretmeden tüketen, gelir elde etmeden gider yapan, tasarruf etmeden yatırım yapan insanlarla sağlıklı bir gelecek yaratmanın mümkün olmadığını her şeyden önce siyasetçiler bilmek zorundadır.
Siyasetin odaklanması gereken konular ve çözmek zorunda olduğu sorunlar bunlardır.
Türkiye'de halkın gündemine bakınca siyasetin halktan ve sorunlarından kopuk olduğu görülür.
Racon kesmek ya da atlet giymek!
Diğer yandan Türkiye'de siyasi gelişmelerin gerçeği ile görüntüsü arasında da çok ciddi açıklıklar meydana gelmiştir.
AKP'nin "tek" diye başlayan dörtlüsü uygulamada tek reis, tek görüş, tek parti, tek doğru şeklinde tezahür etmektedir.
Adeta Anayasanın değiştirilmesiyle parti devleti, partili cumhurbaşkanı, parti dini ve reis dili, resmi ideolojinin kavramları haline gelmiştir.
AKP'nin "Yeni Türkiye"sinde herşeyden önce devlet adına konuşanların üslubu değişmiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Erdoğan, "Benim adıma kimse racon kesmesin. Racon kesilecekse ben keserim" diyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun Adalet Yürüyüşü sırasında karavanın içinde atletle çekilen fotoğrafını külliyede toplanan muhtarlarla olan görüşmesinde eleştiriyor.
Erdoğan şöyle diyor; "Atletle yemek yiyor, bir gazete başlık atmış, vatandaş filanca. Bu benim vatandaşıma hakarettir... Atatürk'ü atletle görüp de resim çektirdiğine şahit oldun mu?"
Birisinin atletle ya da frakla yemek yemesi halkı niye ilgilendirsin?
Muhtarların atlet konusuyla ne ilgileri olabilir?
Kaldı ki, bu tür fotoğrafın siyasetle değil olsa olsa insaniyetle ilgisi var.
Bu fotoğrafın muhtarların, devletin ve siyasetin konusu haline niye getirildiği anlaşılır değildir.
Nitekim Erdoğan'ın eleştirilerine Kılıçdaroğlu cevap veriyor: "40 derece sıcakta adalet için yürürken bir öğle molasında kızımla yemek yerken çekilmiş bir fotoğraf... Gayet insani bir durum... Ne var bunda?"
Kılıçdaroğlu "Ben adalet diyorum, o atlet anlıyor" diyor!
Partilerin toplum ihtiyaçlarını, taleplerini ve sıkıntılarını göz ardı ederek yaptıkları, siyaset değil atalettir.
Partilerin tartıştıkları, gündeme getirdikleri, halkla paylaştıkları konular göz önüne alındığında siyasetin Türkiye'de ne denli halktan ve sorunlarından kopuk olduğu görülür.
Adalet, bugünün Türkiye'sinde toplumsal talep halini almıştır.
Siyasi rakiplerin dile getirmesi ona ilgisiz kalmayı gerektirmez.
Atleti, adalet taleplerini kapatmak için kullanmak başkalarına değil onu kullananlara zarar verir.