Halkın refahı risk altındadır

Bir ülkenin kalkınmışlık ve refah düzeyini tek başına büyüme ve fert başına milli gelirin artması göstermez.

Büyüme, GSYH’daki reel artışı veren bir rakamdır. Kalkınma seviyesinde ise okur-yazar oranı, 1000 kişiye düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, 1000 kişi içinde gazete okuma oranı, öğretmen sayısı gibi ölçütler ve çevre şartlarının durumuna bakmak gerekir.
Ayrıca kalkınma için teknolojik gelişmenin de sağlanmış olması gerekir. Demokrasi de kalkınma ve refahı destekleyen önemli bir unsurdur. Gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir.
1) Türkiye bu büyüme ile kalkınma sağlayamaz
Türkiye son üç yıldır düşük büyüme yaşıyor.. Yani gelir yaratamıyor. Gelir dağılımı açısından ise dünyada orta sıralarda yer alıyor. Ayrıca eğer net dış borç ödeyen ülke konumuna gelirsek, dış borç ana para ödemesi, dış borç faiz ödemesi ve kâr transferi nedeniyle yurt dışına çıkacak toplam kaynakların Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya(GSYH) oranı, yine GSYH büyüme oranından daha büyük olursa, fakirleşme başlayacaktır. Yani halkın potansiyel refahı risk altındadır.
2) Türkiye bin kişiye düşen doktor sayısı itibariyle Avrupa’da en son sıradadır
OECD, 2012 Sağlık Raporu’na göre, AB’de ortalama olarak bin kişiye düşen doktor sayısı 3.4’tür. Avrupa’da ortalama olarak bin kişiye düşen doktor sayısında, 6.1 ile Yunanistan ilk sıradadır. Sonra ikinci sırada 4.8 ile Avusturya geliyor. Üçüncü sırada, 3.8 ile Portekiz, İsveç ve İspanya geliyor.
Türkiye’de bin kişiye düşen doktor sayısı 1.7 dir. Avrupa’da en son sıradadır. Sondan ikinci sırada Karadağ (2.1) yer alıyor. Üçüncü sırada Makedonya (2.7) dördüncü Hırvatistan ve Sırbistan (2.8 ) geliyor.
Türkiye hemşire sayısında da son sırada yer alıyor. İlk sırada her bin kişiye 16 hemşire ile İsviçre geliyor. AB ortalaması bin kişiye 8 hemşiredir. Türkiye’de ise bin kişiye 1.6 hemşire düşüyor.
Yine, araştırmaya göre 2000-2010 arasında AB’de bin kişiye düşen yatak sayısı 5.3 buna karşılık Türkiye’de 2.5’tur.
3) Ömrümüz uzadı
TÜİK’e göre Türkiye’de kadınların ortalama yaşam süresi 78.8 yıl. Erkeklerin ortalama yaşam süresi ise 73.3 yıldır.
4) Türkiye’de okur yazar oranı dünya ortalamasının üstündedir
TÜİK’e göre Türkiye de okur-yazar oranı yüzde 95.78 dir.
Dünyada okur-yazar oranı ile fert başına milli gelirin büyüklüğü arasında doğrudan ve sıkı bir bağ yoktur. Dünyada okur yazar oranı en yüksek olan ülkeler, 1990 öncesi komünist blok içinde yer almış olan ülkelerdir. Sovyetler blokundan ayrılmış olan bu ülkelerden Estonya, Letonya, Beyaz Rusya, Gürcistan gibi ülkelerde okur yazar oranı yüzde 99.8’e ulaşıyor. ABD dahil gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 99 ve Türkiye’de yüzde 95.78’dir. Son sıralarda ise yüzde 62.2 ile Mali, yüzde 27 ile Güney Sudan ve Yüzde 28 ile Etiyopya geliyor:
5) Bebek ölüm oranı orta sıralardadır
ABD, Avrupa, Avustralya gibi ülkelerde bebek ölüm oranı binde 1 ile binde on arasında değişiyor. Birçok Afrika ülkesi ve bazı Asya ülkelerinde binde 100 ile binde 175 arasında değişiyor. Türkiye’de ise orta sıralarda binde 25 dolayındadır.
6) Bizde de kalkınmanın insan boyutu eksiktir
Günümüzde kalkınmışlık ayrıca insanların “yaşam kalitesi” ile ölçülmeye başlandı. Özellikle “nitelikli doğal, fiziksel, sosyal ve kültürel çevre” nin varlığı ve insanların yararlanması, yaşam kalitesinin artması anlamına gelir.
Eğer gelecek nesillere aktarılması gereken çevre ve kaynaklar gelecek nesilleri yoksun bırakacak şekilde bugünden tüketilirse sürekli kalkınma olmayacaktır. Maalesef bu anlamda çevreyi hunharca kullanan ülkelerin başında geliyoruz.
7) İnsan hakları ve demokraside yarı özerk ülkeyiz
Bu gerçeği, Freedom House gibi birçok yabancı kurum ve kuruluş sık sık dile getiriyor.
Kalkınmışlık ve refah, bu kriterlerin biri veya birkaçının iyi olması ile gerçekleşmez. Tamamının, en azından çoğunun iyi olması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları