Gücünüz kadar konuşacaksınız!
Tarih bize dinlerin, etnisitelerin ve ideolojilerin uygulamada emperyalist ve millî çıkarların aracı olarak kullanıldığını göstermektedir.
Liberalizm sonuçta İngiltere'yi üzerinde güneş batmaz imparatorluk haline getirdiği, Komünizmin Rusya'ya SSCB adı altında devasa bir coğrafyayı kontrol etme imkânı sağladığı, küreselleşmenin de ABD'nin bütün dünyada küresel soygun düzenini kurmasına katkı sağladığı açıktır.
Sonuçta liberalizm İngilizceyi küresel dil, Sosyalizm ise Rusçayı kıtasal dil haline getirmiştir.
Emperyalist güçler sömürülerine meşruiyet kazandırmak için geçmişte İncil'i/papazı günümüzde de demokrasi ve insan hakları kavramını kullanmaktadır.
Hiçbir emperyalist ülkenin insanları cennete götürmek ya da demokrasi ve insan haklarını yaygınlaştırmak gibi bir sorunu yoktur. Ne ABD demokrasinin ne de Rusya, haklının ve ezilenin mücadelesini sürdürmektedir.
Gelişmiş ülkeler için din, ideoloji ve demokrasi yalnızca araçtır. Gelişmemiş ve bağımlı ülkeler için de bu değerler birer amaçtır.
Ne diyordu Napolyon; "Ben Katolik geçinerek Vendee savaşını kazandım; Müslüman geçinerek Mısır'a yerleştim; Papacı geçinerek İtalya'da yürekleri kazandım. Bir Yahudi halkını yönetecek olsam, Süleyman'ın tapınağını yeniden kurardım."
Birileri de o zamanlar Napolyon'u, Katolik, Müslüman ve Papacı sanmıştı!
Halbuki o ne oydu ne de bu! Zafer için hangi kıyafete, değere bürünmek gerekirse ona bürünüyordu.
Kozmokrat Soros ne diyor?
George Soros, "Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar" der. Bu büyük ölçüde ABD'nin demokrasiye ve uluslararası ilişkilere yüklediği anlamdır.
Soros ayrıca "Amerika'nın diğer ülkelerin iç işlerine karışmadan edemeyeceği" gerçeğine de vurgu yapmıştır. O, ABD'nin ülkelerin iç işlerine karışırken "bu işi sadece meşru temeller üzerinden" yapması gerektiğine dikkati çekmiştir.
Dahası ABD başkanlarının "Demokrasiyi yayma konuşmaları ulusal güvenlik stratejilerinin bir parçasıdır. ABD başkanları bir zamanlar 'özgürlüğün galip geleceğini' sık sık dile getirmekteydi. Aslında onlar özgürlüğün değil bu sözleriyle Amerika'nın galip geleceğini kast etmekteydiler. Joseph S. Nye Jr. haklı olarak "Demokrasi, kişisel özgürlük, daha yüksek toplumsal düzeye ulaşmak ve açıklık gibi Amerikan popüler kültüründe sık sık ifade edilen değerler, yüksek eğitim ve dış politika birçok alanda Amerikan gücüne katkıda bulunur" tespitini yapmıştır.
Suriye'de gücün gölgesi!
Suriye'de vuku bulan her yerden ve herkesten daha çok Türkiye'yi ilgilendiren küresel güç mücadelesi de benzer kurallara tabidir.
Yedi yıldır süren savaş, Suriye'deki rejime büyük bir etnik temizlik yapma imkânı sağlamıştır. Etnik yönden ABD, PYD'yi kullanarak Kürtleri bölgesel anlamda Suriye'deki rejimden ayırmıştır. ABD/PYD/İsrail, Suriye topraklarının önemli bir kısmının üzerine zorla çökmüşlerdir. Bölgedeki uzun vadeli hedefler arasında Türkiye'nin Güneydoğusu vardır.
Esad rejimi de Rusya ile birlikte kendilerinden farklı mezheplerden olanları -Sünni olanları- Türkiye'ye göç ettirmiştir. Şu sıralarda etnik bir temizlik sonrası kuzeye -İdlib'e- sığınan dört milyona yakın Suriyeli (tamamına yakını Sünni ve muhaliftir) iyice kuzeye mümkünse Türkiye'ye sürülmeye çalışılmaktadır. Türkiye'de üç buçuk milyon Suriyeli göçmen var. Dört milyon daha gelirse neredeyse Suriye nüfusunun yarısı Türkiye'ye ihraç edilmiş olacaktır.
Böylece Esad Suriye'si etnik ve mezhep bağlamında büyük ölçüde homojen bir yapıya kavuşmuş olacaktır.
Esad rejiminin hamisi Rusya, bir yandan Astana'da İran ve Türkiye'yle çatışmasızlık bölgeleri ilan ederken diğer yandan o bölgelerin Esad güçlerinin eline geçmesi için elinden gelen her gayreti göstermiştir.
Diplomasi masalarındaki tartışmalar sahadaki gücün gölgesi altında yapılır. Masada gücünüz kadar konuşursanız dinlenirsiniz. Sahada güçlü olan masadan güçlü kalkar.
Diplomasi masasında ahlak ve insan hakları meşrulaştırır, güç tayin eder.