Girdabın içine düşen siyasi kadro!
Tayyip Erdoğan, çok doğru bir söz söyledi; "Suriye meselesi doğru şekilde ele alınmadıkça giderek büyümeye, bölgeyle birlikte tüm dünyayı içine alan bir girdaba dönüşmeye mahkûmdur" dedi..
Meseleyi doğru bir şekilde ele almayanın başta kendisi olduğunu düşünmüyor. Bu sebeple, Esad'a verilen Rusya ve İran desteğini kastederek, "Devlet terörü estiren bir kişinin arkasına eğer dünyanın bazı ülkeleri takılıyor, ona destek veriyorsa bunlar da o teröre destek vermekle, oradan tarihin affedemeyeceği ülkeler haline gelirler. Bu gerçeği görüp kabul etmeden Suriye'ye yapılan her müdahale, ilk önce o müdahaleyi yapanları sıkıntıya sokar" diyebiliyor.
Gerçekte girdaba düşen, sıkıntıya sokulan, hangi ülke? Rusya ve İran mı yoksa Türkiye mi? Dolayısıyla Tayyip Erdoğan mı?
***
Suriye devletine karşı terör estiren gruplara, "lojistik destek" verdiğini itiraf etmiş bir kişinin, Suriye'ye müdahale yüzünden dünyanın girdaba düşeceğinden bahsetmesi garip. Aslında kendi düştüğü durumu, yansıtma yöntemiyle başkalarına yakıştırıyor!
Girdabın mimarlarından biri olan Ahmet Davutoğlu da durum tespiti yaparken önce gerçekleri söylüyor:
"Suriye'de yaşanan kriz, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın yaşadığı en büyük ve en ciddi insani trajedi haline gelmiştir."
Ancak Davutoğlu, cümlenin devamında "Bunu da şunun için zikrediyorum, çok daha büyük bir mülteci dalgasıyla karşı karşıya kalmak istemiyorsak, Suriye'deki zulme bir an önce 'dur' demek zorundayız" diyerek, Erdoğan ile aynı çizgiyi savunuyor.
Silahlı grupları İstanbul'da toplayıp organize eden, onlara TIR'lar dolusu silah ve mühimmat gönderen, dünyanın dört bir tarafından istihbarat örgütlerinin yol verdiği savaşçıların Suriye'ye geçişlerini seyreden bir iktidarın, hâlâ içine düştüğü girdabın farkında olmaması veya girdabı görse bile suçu başkalarının üstüne atmasıyla karşı karşıyayız.
***
İşin bir başka üzücü tarafı, kendi oluşturdukları medyada, yüksek maaşlarını kaybetmemek için Suriye gerçeğini gördüğü halde sesini çıkarmayan bir kadronun bulunması!
Bu kadro, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk uydurmalarıyla Türk ordusuna yapılan operasyonları da Erdoğan ve Davutoğlu desteklediği için ve Cumhuriyeti kuran kadrolardan intikam almak için alkışladı.
Bu kadronun durumunu, emekli Orgeneral Nusret Taşdeler, Yargıtay'da süren Ergenekon duruşmalarında anlattı:
"Ünlü Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in Adolf Hitler'e hitaben söylediği 'Bana vicdansız bir medya temin et, sana bilinçsiz bir halk sunayım' sözündeki medya tanımını kendilerine şiar edinen medya organları tarafından 'iftira ve itibarsızlaştırma' kampanyalarına maruz bırakıldım.
Bu süreçte, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ayakta tutan sütunların tamamının alabildiğine zayıflatılması için hem bizzat bazı devlet kurumları, hem de bazı sivil toplum kuruluşları ve medya unsurları tarafından, kasten veya gafleten, her türlü gayret sarf edilmiştir.
19'uncu yüzyıl şairlerimizden Yenişehirli Hüseyin Avni, 'Kimse idrâk etmedi mânâsını dâvamızın, / Biz dahi hayranıyız dâvâ-yı bî-mânâmızın' diyor. Bu davanın gerçek manasını, başlangıcından itibaren çok az kişi kavradı. Ama başlangıçta sadece yargıda, basında ve halk arasında değil, devletin yüksek kademelerinde de sanıklara ağır suçlamalar yönelten, hakaretler yağdıran hayranları vardı. Dava artık başlangıçtaki sahte itibarı ile beraber mevcut hayranlarını da kaybetti ve Türk yargısının sırtında manasız, ağır bir yük haline geldi."
***
Kıssadan hisse; Ergenekon ve Suriye politikalarını icra eden siyasi kadro da Türkiye'nin sırtında manasız, ağır bir yük haline geldi.