Gene aynı yanlışı yapıyorlar
Tarımı bitirdik. Sıra eğitime geldi. Sanayide iddiamız zaten yok. Hayvancılık dersen Sırplardan gelen ete kadar geriledi.
Milli Eğitim Bakanlığı öğrencileri aza koysa olmuyor, doluya koysa zaten mümkün değil.
Ne yapacağını şaşırdı.
Bakanlık makamında oturanlar değiştikçe sınav sistemi değişiyor.
Peki, neden böyle oluyor?
Neden insanlar, bir çizgide ilerlemek yerine kendilerini sürekli arayış içinde hissediyor?
Birincisi ve en başta geleni Türkiye'nin bir düşünce sisteminden beslenen ve ona dayanan bir eğitim felsefesi yok. Bu sebeple "nasıl insan istiyoruz" sorusunun cevabı; yere, zamana, ortama ve söyleyene göre değişiyor.
Dolayısı ile akıl bir zemine oturmamış oluyor…
İkincisi, felsefesi olmayan toplumun ve ülkenin eğitim bakanlarının da bir insan fikri yok. Ülkenin gelecek hayali olmayınca bakanlığın da bir hayali olmuyor.
Öyle ise büyük amaçtan söz edemeyiz.
Büyük amacınız yoksa nereye doğru ilerleyeceğinizi bilemezsiniz. Bilemedin mi de böyle iki ileri bir geri gider durursunuz.
Mesela "sizin yurttaş anlayışınız nedir arkadaş" desek ne diyecekler?
"Biz, tamamı imam-hatip olan daha başka bir şey bilmeyen yurttaşlar istiyoruz" deseler bile tuttukları yol gene yanlış.
Çünkü, ülkenin mühendise, teknik adama, örneğin yerli otomobil yapacak yerli kafaya ihtiyacı var. Yerli otomobili imam-hatiple mi yapacaksınız? Elbette yeteri kadar imam-hatip de olmalı. Ancak eğitim yaşına gelmiş herkesi imam yapmaya çalışmanın mantığı yok.
İşte Türkiye'nin içinde bulunduğu hazin durum bu.
Üniversitelerin fen bilimlerine öğrenci gitmez oldu.
Haberiniz var mı? Fen gittikçe geriliyor ve bitiyor..
Fizik bölümlerine matematiği kuvvetli, kapasite düzeyi yüksek çocuklar yerine "Eh boş kalmayayım bari. Bir yer yazayım" diyen öğrenciler gidiyor. Liseden gelen seviye düşünce üniversitede görev yapan hoca ders anlatamaz oluyor.
Pek çok hoca: "Bunlar nasıl öğrenci. Ders yapamıyorum. Söylemek istediklerimi anlamıyorlar. Şimdi ben ne yapacağım" diye şikâyet ediyor. Çünkü gelen öğrencinin bilgi düzeyi düşük ve yetersiz. Ama puanlar düşmüş ve üniversitenin fen bölümlerini kazanmış.
Ne olacak şimdi?
Türkiye bu kapasiteyle mi yerli araba, yerli tank, yerli füze, yerli teknik bilimsel sanayii kuracak?
Kuramaz.
Üç kuşak sonra, ülkenin mühendislik kapasitesi standartların altına inmiş olur. Bu seviyeye indiniz mi, bırakın başka ülkelerle teknoloji alanında yarışmayı, amaca uygun nitelikli kasap bıçağı bile yapamazsınız. Çünkü onun da tekniği var.
Türkiye, tarımda, hayvancılıkta olduğu gibi eğitimde de gerileme dönemine girmiştir. Tıpkı Osmanlı'nın 16. YY. sonrasında düştüğü durum gibi. Sanıyorlar ki her şeyi imam-hatiplerle yaparız.
Fatih'in ihtisas medreselerinin devamını getirmeyip teknik bilimleri kapı dışarı eden 16. YY sonrası Osmanlısı da aynısını yaptı. Medreselerle etrafı donattı ama ortaya kesinlikle bir Takiyüddin, Ali Kuşçu, Kadızade gibi yüksek seviyesinde astronom ve matematikçiler, yetiştiremedi. Çünkü dini eğitim başka fen bambaşka bir şey.
Sonra?
Sonra ülkenin bol bol hacısı hocası oldu ama top yapacak, yeni gelişen silah sanayini bilip kullanacak eleman bulamadı. Ve hatasını anladığında tarihler 1775'i gösteriyordu. İlk defa Batı tarzı mühendishane kuruldu.
Eğitimde yapılan hatanın bedelini imparatorluk kendi çöküşünü hazırlayarak ödemiş oldu. 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesini Bir İngiliz gemisinde imzaladık. Ve O gemi, 1779'dan sonra buhar makinesinin bulunuşundan sonra süreç içinde fiziğin matematikle buluşmasıyla ortaya çıkan, bilimsel aklın ürünü koca bir zırhlı idi.
Şimdikiler de aynen 16. Yüzyıl sonrasının aklını tekrarlamaya çalışıyorlar. Fenni bitiriyor, medrese açamadığı için yerine imam-hatip ikame etmeye çalışıyorlar.