Gazetecilik katledildi..!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bayram namazı kılarken şekere dayalı tansiyon düşüklüğü nedeniyle bayıldı. Geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Gazetecilik mesleğinin de öldüğünü de net bir şekilde gördüm ki tüm medyaya da baş sağlığı dileklerimi üzülerek sunuyorum.

Gazetecilik mesleğinin ölümünü televizyonların canlı yayınında izledim, 48 yıllık meslektaşları, ağabeyleri olarak kahroldum.

Sadece Türkiye'nin değil dünyanın da dikkatle izlediği bir lider olan Erdoğan camide bayılıyor.

Camiden çıkan birkaç kişiden nasıl ve neler olduğuna dair görüş alıyorlar. Kameralar yürüyerek çıkan Erdoğan'ı daha ilk gördükleri andan itibaren "Cumhurbaşkanı çok iyi görünüyor" diye canlı yayında yorum yapıyor ellerinde mikrofon olan televizyon çalışanları.

Bakın gazeteci yazmadım.

Çünkü orada canlı yayınlarda Erdoğan'ı izleyen gruptaki kişiler gazeteci asla olamazlar, tam tersi gazeteciliği katleden zavallılardır.

Öldü, kaybettik gazetecilik mesleğini.

Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan yürüyerek çıkıyor camiden ki kameralar sanki MR, sanki Tomografi cihazı.

Ellerindeki ise mikrofon değil insanların sağlık durumlarını uzaktan ölçen muhteşem yeni ileri teknolojik cihazlar.

Nasıl anladınız Erdoğan'ın "çok iyi" olduğunu?

Gelelim Erdoğan'ın açıklamasına.

Erdoğan sağlık durumu ile ilgili çok kısa bir açıklama yaptı. "Şekere dayalı tansiyon dengesizliği yaşadık, hamdolsun kısa sürede toparladık" diye yaşadığı sorunu kısaca belirtti.

"Geçmiş olsun" dahi demeyen bu topluluktan tek bir gazeteci çıkmaz mı?

Eğer oradaki kişiler gazeteci olsalardı şu soruları sormaları gerekmez miydi?

- Sayın Cumhurbaşkanım şeker hastalığınız mı var?

- Tansiyon hastalığınız mı var?

- Epilepsi hastası olduğunuz iddiaları var, doğru mu?

- Daha önce de Ankara'da makam arabanızda baygın kalmıştınız. Aynı sağlık sorunu mu tekrarladı?

- Doktorunuz baygınlığınızın nedeni konusunda açıklama yaptı mı?

- Buradan hastaneye kontrole gidecek misiniz?

Sadece Türk halkı değil dünya ekranların başında Erdoğan'ın sağlık sorunları hakkında bu soruları merakla bekledi.

Heyhat nerede gerçek gazeteciler, nerede gerçek medya?

Şunu öncelikle vurgulamak gerekir, gazeteciler kendi şahsi merakları için değil halkın haber alma hakkı çerçevesinde bu soruları sormak mecburiyetindeler.

Halkı aydınlatmak için bu soruları sordukları zaman Erdoğan kızar mı? Bilmem.

O gazetecilerin kendisini izlemesine engel olur mu? Bilmem.

O gazetecileri işten attırır mı? Bilmem.

Benim bildiğim, ustalarımın bana öğrettiği şudur, gazeteci görevini eksiksiz yapacak, başına olumsuz bir şey gelirse de mesleki kariyeri için övünç madalyası olacak.

İşsiz mi kalacak? Kalsın ama "Ben onurlu bir mesleğin mensubu olarak sadece görevimi yaptım" diye gururla konuşabilecek.

Medyada iş bulması engellenirse de gidecek simit satacak, inşaatlarda işçilik yapacak onur ile gurur ile.

Maalesef bitti, bitirildi, öldü, rahmetli oldu gazetecilik ve işte bu yüzden isyan ediyorum.

Bunlar gazeteci olamaz ancak saray soytarısı olur.

Bakalım hangi medya kuruluşunun patronu cami çıkışında bulunan o kişilere, "Senden gazeteci olmaz, olamaz, işten atıldın" diyecek?

Bakalım hangi medya patronu, hangi basın meslek örgütü bu konuda açıklama yapacak?

Not: Değerli okurlarım, Bayramın ilk günü sizlerle doyasıya bayramlaşacak bir yazı yazacaktım ama teknoloji kurbanı oldum.

İzmir'in harika ilçesi Seferihisar'da Haritacılar Sahil Sitesinde 1987 yılında aldığımız yazlık evimize geldik. Turkcell telefonumda tek bir bakla. Ne 3G ne de 4.5G var. Yıllardır şikayet ederim hâlâ çözüm yok.

Gelelim Türk Telekom'a, dönemin genel müdürü değerli dostum Cengiz Bulut bizim ve etraftaki yazlık evlerin telefonları olmadığı dönemde siteden tahsis ettiğimiz odaya 744 ile başlayan telefon santralı kurdurdu 90'lı yıllarda. Her yıl geldiğimizde ya telefon ya ADSL arızalı. Bu kez de ADSL ve internet yok. Aradım arıza bildirdim, "48 saat içinde onarılır" mesajı aldım. Ama gelen giden olmadı. Bu yazıyı da komşumdan gönderebildim.

Yazarın Diğer Yazıları