Fetullahçılık-itirafçılık
PKK'ya selâm çakan birinin satırlarını "Aynen katılıyorum." deyip köşeme taşıyacağım aklıma gelmezdi.
Madem 15 Temmuz'dan sonra darbeye karşı ortak hissiyatımızı dile getiriyoruz, Nuray Mert'in tespitini vermemiz gerekir, diye düşünüyorum. Daha önce "40 yıl köpeklik yapanlar" diyerek aşağıdaki değerlendirmeyi formüle etmiştim.
"Halihazırda, özellikle medya, tamamen sığ sulara demir atmış vaziyette. Hangi televizyonu açsanız, ya bir FETÖ itirafçısı, ya bir Ergenekon mağduru. Hiçbirinin hikâyesi ufuk açıcı olmadığı gibi, çoğu kez yanıltıcı. Ergenekon davaları büyük mağduriyetlere neden olmuş, kumpaslarla örülmüş bir süreç olarak yaşandı, bunu teslim etmek lazım, ama Türkiye'nin geleceği, eski Türkiye savunuları üzerine kurgulanamaz. İtirafçılara gelince, böyle bir ortamda sahne almaları tabii karşılanabilir ama hadi bir yere kadar. Ne yani, 'geçmişle hesaplaşmayı', bir zamanlar içinde bulundukları yapıyı, en iyi ihtimalle kavrayamamış, başka bir ihtimalle kişisel hırs, ikbal, sürtüşme nedeni ile ve/veya yeni ikballer peşinde terk etmiş kişilerin söyledikleri üzerinden mi yapacağız? En iyi ihtimalle, içinde bulunduğu yapıyı on, yirmi, otuz sene boyunca kavrayamamış adamlardan bu ülkeye ne hayır gelir? Gerekçe başka ise, bir ikbal gemisinden diğerine atlama kurnazlığından başka meziyeti veya daha doğrusu meziyetsizliği olmayan adamlardan kime ne hayır gelir? Geçmiş hatalardan pişman olmuş adamlar/ kadınlar nadim olur, itirafçı olmak bambaşka bir şey, karanlık ve kirli bir iştir. Söz konusu olan hangi dava, örgüt, yapı olursa olsun, karakteri sağlam bir itirafçının adı aklınıza geliyor mu? Makbul olan hatasından dönen, dönerken yüzü kızaran adam/kadın olmak gerekir, pişkinlikte sınır tanımadan piyasaya dökülen değil." (Nuray Mert, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2016).
"İtirafçı" sıfatı rahatsız edici... Geçmişte eski PKK'lılarla röportajlar yapmıştım. Bunlar, siyasî literatürde "itirafçı" olarak geçiyorlardı. Ben mümkün olduğu kadar bu sıfatı kullanmaktan kaçındım. Hatta bir röportaj serisinin adı "Ürperten İtiraflar" idi. Bu ad yerini bulmuştu. (Başlığı da o zamanki gazetenin yazıişleri müdürü rahmetli Abdullah Aksak vermiş, bana da söylemiş, ben de "Çok uygun." demiştim. Öyle dehşetengiz şeyler anlatmıştı ki eski PKK'lı, gerçekten ürperticiydi. (Sonra o kişi aynı adla kitap çıkardı.) Ama bu anlattıkları "itirafçılığa" girmez, pişmanlığa girerdi. "Ergenekon" ve mütemmim cüzü diğer davalarda da gördük; "itirafçılar" çok rahatsız ediciydi.
Yukarıda verdiğim alıntıyı yaptıktan sonra, "Fethullahçı" grubu ilk deşifre edenlerden Selim Çoraklı ile konuştum. "İtirafçılar gerçekleri anlatıyor, o kadar yüklenmeyin." diyor. Ancak, "itirafçılar", meseleyi cıvıtmışlar, yalan yanlış şeyler söylüyorlar, insanlara çamur atmada sınır tanımıyorlar. Meselenin özüne girmek gerekir. Selim'le inşallah uzun bir görüşmemiz olacak. Meselenin özüne gireceğimizi umuyorum, Selim Çoraklı iki yıl önce "Gülen'in Ağlattığı Müslümanlar", daha yeni "HOCİA: Darbelerin Efendisi" kitaplarını çıkardı. O kitaplardan da bahsedeceğiz.)
İşi ciddî tutmalıyız. Bir cemaatin kılcal damarlarımıza girerek cemiyetimizi yavaş yavaş zehirlemesinde kimin rolü varsa ortaya çıkarılmalıdır. Ama böyle sulu, gayr-i ciddî rantiyecilerle değil; hakikaten pişman olanlarla kapıları aralamalıyız.