FETÖ mü, Fetullahçı mı?
Bir örgüt senin taktığın isimle anılmıyor, kendi isimleriyle anılıyor. Hemen büktün dünyada böyle... Mühim olan, onların kendilerinin verdikleri isimlere, alabildiğine menfi anlamları yükleyebilmektir. PKK, mensuplarının verdikleri adla bilinir. Başlangıçta, 12 Eylül Darbesi öncesinde ise "Apocular"dı adları.
DHKP-C diye anılan örgütün başlangıcı Dev-Sol'dur. 1994'te, "Artık bize, 'DHKP-C' diyeceksiniz!" dediler. Bu adla yazılıp söyleniyor. Kimse, şimdi, bu örgütün "Dev-Sol" olduğunu aklına getirmiyor, çok kişi bilmiyor da üstelik.
İrlanda'daki, İspanya Bask bölgesindeki, Kolombiya'daki hareketlere bakın; silâhlı örgütler kendilerine ne ad verdilerse o adla anılıyorlar. "Siyasî İslâmcı" örgütler... IŞİD (Türkçesinin kısaltılmışı), DEİŞ (Arapçasının kısaltılmışı), Taliban, El-Kaide, Boko Haram... Hep kendi adlandırmalarıdır.
Bizde Darbeci Başı Fethullah Gülen için, biraz da "Apo"dan mülhem, "FETÖ" dendi çıktı. (Kürtçede; Mustafa "Musto", Mesut "Mesto", İbrahim "İbo", Abdullah "Apo", Fethullah da "Feto"dur.) FETÖ... Yani "Fethullahçı Terör Örgütü". Hatırlatırım: Türk siyasi hayatına "paralel"i de hediye eden Abdullah Öcalan'dır. İmralı zabıtlarını yayınladı. Açın bakın devlet içinde yapılanmaya önce o "paralel" demiş, sonra R. T. Erdoğan bu adlandırmayı kullanmış, ardından Devlet Bahçeli, özellikle, kendisini yerinden edeceğini düşündüğü, güçlü rakibi hanıma bir yafta asmak istemiş,"Paralel beri, paralel öte..." deyip durmuştur. (Meral hanımla, önceki gün, Halk TV'de, Ayşegül Aslan ayrıntılı bir röportaj yapmış, bütün soruların cevabı verilmiştir. Bu röportajı ve yine daha önce bizim de yayınladığımız mülâkatı değerlendirmek elzem oldu.)
Fethullah Gülen'in başlattığı harekât, başta birçok kesimde sempatiyle karşılanmış, bir "hizmet" verdiklerine kani olunmuş, çok kişi onun kurdurduğu mekteplere, dershanelere gitmiş, aileler çoklukla çocukları için onların müesseselerini tercih etmişti. Çünkü devlet teşvik ediyordu. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, yurt dışında mektep açmaları için, o ülkenin yetkililerine mektuplar yazıyor, referans oluyorlardı. Zamanında misyoner okullarının pek çok ülkede oynadığı rolü, Fethullah Gülen'in okulları oynayacaktır, düşüncesi -haklı olarak- devlet adamlarımızı heyecanlandırıyordu.
Fethullah Gülen, hakikaten, çok büyük kötülük etti. İnsanlarımızı hayal kırıklığına uğrattı. Müslümanları lekeledi.
Nurcuları biliriz... Gittikleri yerlerde evler açarlar, Said-i Nursî'nin bozuk Türkçeyle yazılmış kitaplarını okuturlar. Lisedeyken, rahmetli Mehmet Gül'le, "Nedir bunlar? ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği)'nin olduğu yerde bunların işi ne?" havasında, ilçemizde, bir öğretmenin açtığı o eve gitmiş ve onları anlamaya çalışmıştık. Orada öğrenmiştik, önce tek tek insanı kazanmak gerektiği düsturunu. Hatta "Siyasete girmek 'günah' demişti." aynı zamanda hukuk talebesi olan o ilkokul öğretmeni.
F. Gülen, "Nurcu" ana gövdesinden koptu. Siyasî örgütlenmeye gitti. Allah beterinden saklasın, diyeceğim ama bundan daha beteri ne olabilir; Türkiye'yi kan gölüne çevirdi.
Onun örgütünün adı olsa olsa "Fetullahçı" olabilir. Dediğim gibi, "darbe"yi, kanlı hareketleri, devleti ele geçirmeyi, kendi ismi üzerinden vurgulayacaksın. Kendi kendine verdiğin "FETÖ" adıyla ancak, "Fetullahçılığı" hafifletmiş, hatta, "hizmet" noktasına getirmiş olursun.
Ben hatırlatayım da!