Felaket kapımızda
Orhan Ayhan Büyüğümüz Yeniçağ'ın en iyi okurlarından biridir. Zaman zaman bana uyarılarda bulunur. Salı günü de aynı şey oldu. Açtı telefonu ve Faig Bağırov'un yazısını okuyup okumadığımı sordu. Azerbaycan'ın Türkiye Büyükelçisi'nin yazdıklarının sadece başlığına baktığımı, söyledim. Sebep olarak da Metsamor nükleer santralindeki tehlikenin farkında olduğumu ilettim. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve Avrupa Birliği'nin "infilak etmeden kapatın" kampanyasına imza atmış biriyim dedim. Ancak bu tehlike Ermenistan tarafından duyurulmak istenmiyor. "Erivan bile karanlıkta kalır" mazeretini öne sürüp duruyorlar. Büyükelçi Bağırov'un işaret ettiği nükleer bomba, Türkiye sınırına sadece 16 kilometre mesafede. Çağ dışı teknolojisi yetmezmiş gibi yapıldığı yer Doğu Anadolu fay hattının üstü. Azerbaycan ve Türkiye başta olmak üzere İsrail'e kadar uzanan tüm ülkeler tehdit altında.
25 Nisan 1986'yı unutmayın
30 yıl önce ilkel teknolojinin bir başka ürünü Çernobil nükleer santralinin meydana getirdiği faciayı hatırlatmak istiyorum. Ukrayna'nın santrale adını veren kentindeki nükleer sızıntının ortaya çıkarılışı tam bir tesadüftü. Ne yapımcı Rusya, ne Ukrayna olayı açıkladı. İsveçliler bir tesadüf sonucu sızıntıyı buldular. O zamana kadar ülkedeki 7 bin kuyu kullanılamaz hale gelmişti. Radyasyonun yayılış hızı normalin tam 100 bin katına ulaşmıştı. Rüzgârların taşıdığı radyoaktif küller bize kadar geldi. Güzelim Karadeniz sahillerimizi bile etkiledi. Binlerce insanımız kanser oldu. Yine binlerce kadınımız ölü doğum -çoğunluğu düşük- yaptı. Kâzım Koyuncu gibi sanatçıları da bu yüzden kaybettik. Cahit Aral gibi bakanlarımız çayımızı kurtarmak için basın toplantısı düzenleyip "Bakın ben içiyorum. Bir şey olmuyor" şeklinde komikliklerde bulundular.
...
Büyükelçi Bağırov'un feryadına bizden katkı var mı? Hangi yetkilimiz çıkıp "Metsamor'u durdurun" diyebildi. Ermenistan yönetiminin ise felaketi önleme gayreti yok. Dünyada ticareti yapılan nükleer çubukların en önemli adresi aynı yer. Unutmadan önemli ve bağlantılı bir konuya daha değinelim. Dünyadaki en sabıkalı teknoloji Rusya'nınkidir. Örnekler ortada. Şimdi de Akkuyu'da yenisini yapıyorlar. Peki biz denetim için ne yapıyoruz? Hep aynı slogana mı sarılacağız; "Bindik bir alamete, gidiyoruz felakete."
Güneş, alay mı ediyor?
Talisca'nın 90+3'teki mucizevi golü olmasa bugün 3 kişiyi Abbas Ağa Parkı'nda asmıştık. Bu konuda öncelik Şenol Güneş'in. Her Avrupa Kupası maçını batırmış Tolga'yı inatla oynatıyor. Defalarca uyardık; "Refleksleri iyi değil. İkinci hamlesi yok. Yan toplarda koridor." Lizbon'daki maç öncesi en önemli ikazı Erman Toroğlu yaptı; "Tolga Şampiyonlar Ligi kalecisi değil." Ayrıca topu oyuna ayakla sokma becerisi sıfır. Her geri pasta yüreğimiz ağzımıza geliyor. Bir futbolcu bacaklarını hiç mi kullanamaz? Topu ne zaman, nereye yollayacağını tahmin etmek mümkün değil. Golü yedikten sonra yüzüne bakınca, ünlü hukukçu Lombroso'nun "kriminal tipleri"ni hatırlıyorum. Çıkın Beşiktaş çarşısına, anket yapıp gerçeği ortaya koyun. Taraftar Tolga'yı istemiyor. Her Avrupa oyununda takımı yakan bir kaleciyi sevmek mümkün mü?
...
Gelelim heybedeki turpun büyüğüne. Başkan Fikret Orman'a. Son transferlerin görücülüğünü beğenmedim. Başında da Adriano geliyor. 5 metrekarede tek top oynuyor. Çok ciddi bir soru sormak istiyorum; "Sakat mı?". Oğuzhan ve Olcay için de aynı soru geçerli. Tek olumlu isim Talisca. Gaziantep'le yapılan hazırlık maçında olumlu sinyaller vermişti. Buna rağmen Benfica maçının ilk 11'inde yer verilmedi. Bu da Şenol Güneş'in bir başka azizliği. Kalede Fabri'ye şans tanımaması sorunların diğeri. "Güneş bölgecilik yapıyor" demiştim. Şimdi ciddi ciddi tekrarlıyorum. Bu Tolga sonunda kendisiyle birlikte hocasını da yakacak. Söylemedi demeyin.
...
Abbas Ağa'da sehpaya çıkacakların en iri kıyımı Fikret Orman. "Dünyanın en iyi hocası bizde" ve "Dünyanın en iyi insanı bizde" laflarını etmekten vaz geçsin. Ağzından çıkanlara sahiden inanıyorsa içinden söylesin. Ona bir tek örnek vermek istiyorum. Süleyman Seba gibi efsaneye bozuk para atıldığını gözlerimle gördüm. Hem de Şeref Tribünü'nde. Bu işler Divan'da genç bir kongre üyesine yumruk atmaya benzemez.
***
ÖZEL NOT: Benfica-Beşiktaş maçını TRT-1 verdi. Yayını uydudan alanlara kazık atmayı unutmadı; "Yine şifre uygulandı." Yalçın Çetin'in anlatımı iyiydi. Ancak, maç sonrasına gereken önem verilmemişti. Bu da TRT'nin müzmin hastalığı.