Evet biterken hayır yükseliyor
Anayasa oylamasına sayılı günler kaldı. "Evet" kanadı iktidarın bütün imkânlarını, bütün nimetlerini kullanıyor. Bu tutumu devam ederken "Hayır"cılara hayat hakkı tanımayan sert bir üslup sergiliyor. Üniversitelerin bünyesindeki konferanslar iptal ediliyor. Önceden toplantı izni alınmış salonlar kapatılıyor. D. Bahçeli cephesi ise tam bir çöküş halindedir. Partiden ihraç etmekle öfkeleri tatmin olmamış ki muhaliflerin konuşacağı salonlar basılıyor. Demokrasi tarihinin gösterdiği gerçek ise şu: Bir iktidar muhalif tarafa karşı ne kadar sertleşirse o kadar güç ve itibar kaybetmiş demektir. Yaklaşan zaman bütün bu gerçekleri unutmuşlara yeniden öğretecektir.
Kuvvetler ayrımına son
Referandumun babası Bahçeli "Cumhurbaşkanının istediği yetkileri hukukun içinde verelim fiili durum olarak yetki kullanması son bulsun" dedi. Böylece cumhurbaşkanının hasretle beklediği imkân doğmuş oldu. Eğer iktidar gerçekten demokrasiye inansaydı olağanüstü hal şartlarında asla halk oylamasına gitmezdi. Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi kendisine diktatör denilmesinden rahatsız oluyor. Diktatör elinde mutlak ve sınırsız bir otorite olan yöneticilere verilen isimdir. Bir diktatör tarafından yönetilen ülkelere ise "Diktatörlük" denilir. Diktatör kavramı antik Roma'dan gelmektedir. Günümüzde ise diktatörlerin ortak çizgisi; muhalefeti bastırmak, ifade özgürlüğünü kısıtlamak, muhalif basını susturarak, yetkilerini kendisi ve yakın çevresi için kudret vasıtası kılmaktır. Böylece yargı, kanun yapma yetkisi, yönetim tek elde toplanarak, kuvvetler ayrımı son buluyor. Bütün yetkiler tek adamda toplanıyorsa bu yönetim biçimine diktatörlük denir. Herkes kavramlara kızmadan soğukkanlı bir biçimde kendi yönetim tarzına bakmalıdır.
Yargı mutlak tarafsız ve dokunulmazdır. Siyasi iradeyi temsil eden Meclis kanun yapar, yönetime asla müdahale etmez. Devlet yönetimiyse hukukun mutlak hakimiyeti içindedir. Objektif kriterler ve sadece tarafsız hukuk kuralları vardır. Cumhurbaşkanının seçiminden hemen sonra; "halkın reyiyle geldim, öbürlerine benzemem, her şeye müdahale ederim" demesi perşembenin gelişini gösteriyordu.
Her şey ilgi alanında
Ekonomi, dış politika, evlenenlerin yapacağı çocuk sayısı, futbolcuların yaşı hepsi Cumhurbaşkanının ilgi alanına girdi. Soğukkanlı bir biçimde dış politikayı ele alırsak baştan sona hezimettir. AB ile hemen bütün köprüler atılmış ve AB; Türkiye kırmızı çizgi dediğimiz şu işleri yaparsa artık bizimle müzakere masasına oturamaz noktasına gelinmiştir. Rusya ile tarafların menfaatine uygun bir biçimde devam eden ilişkiler malum uçak düşürme olayından sonra tepe taklak olmuştur. ABD bize rağmen PYD'ye vermedik silah bırakmadı. Örnekleri çoğaltmamız mümkün. Ama Yunanistan'ın bizi Ege Denizi'ne hapsetme yolunda çok mesafe aldığı ve Kıbrıs'ta bu işi kilitlemek için elinden geleni yaptığı açıkça ortadadır.
Siyasi iktidarımız ne yapıyor? Suriye'deki askerlerimizi düşünmeye mecburuz. Lüzumsuz ve manasız kayıplara girmeye asla teşebbüs edilmemelidir. Rusya'nın ve ABD'nin tavırları açıkça ortadayken Suriye'den çekilmemizde sayısız faydalar vardır. Gelecek nesillere bugünkü iktidarın açıklamakta çok zorluk çekeceği iki konu var: Birincisi Lozan Antlaşmasıyla taraflara kabul ettirdiğimiz Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu toprağın Türk Vatanı sayılmasıdır. Maalesef vatan toprağı korunamamış, türbe nakledilmiştir. İkincisi dün sınırda bir subayımızı görmesi lütuf olan Barzani şimdi nasıl karşılanıyor? AKP'den önceki iktidarların kırmızı çizgimiz dediği Kerkük, Musul, Telafer, Barzani'ye terk edilmiş vaziyettedir. O'nun şımarıklığına en büyük tavizler verilmiştir.
Raporlar karamsar
Bu arada uluslararası kuruluşlar ekonomimizle ilgili yayınladıkları raporlarda çok karamsar ifadeler kullanıyor.
Diktatörlüğün iki parlak ismi Hitler ve Mussolini'yi ele alırsak her ikisi de politikada alt ve orta tabakanın ekonomik taleplerini bayrak yapmıştır. Bunun yanında da belli bir seviyede milliyetçilik, sosyalizm, antisemitizm, antikomünizm ve antikapitalizm, halkın önünde konuşulurken kullandıkları kavramlar olmuştur. İkisi de iktidar oldular, yayılmacı savaşlara girdiler. Sonunda mağlup düştüler. Örnekler çoğaltılabilir. Hiç kimse Türkiye'yi bugün gelmiş olduğu demokrasi çizgisinden geri götürebileceğini zannetmesin. Evet'çilerin "Hayır" diyenlere hakaretten gayrı söyleyebildikleri hiç bir şey yok. "Hayır" diyenler ise ciddi araştırmaların ürünü olan fevkalade tutarlı gerekçelerle "evet"e karşı çıkıyor. Bu tespit bile işin "Hayır"la bittiğini gösteriyor. Hepiniz "Hayır"da daim olun, "Hayır"lı günler görün.
....
Değerli gazeteci Tayfun TALİPOĞLU'nu çok sevdiği vatan toprağına verdik. O'na rahmet diliyor sevenlerine, medya camiasına başsağlığı dileklerimi sunuyorum.