Estek köstek ve köstekli dönek
"Kostak" sanırlardı onu nice dar ufuklular, nice parti körleri, "Boşa kostaklanma kostak değilsin" diyenlere, demeye getirenlere, hatta diyecek olanlara açarlardı bayramlık ağızlarını.
O kostak sanılan yararlanırdı bu durumdan; korkaklığını, kofluğunu örtsün diye iyice sertleşir, iyice hoşgörü özürlü olur, daha sert tondan ve yüksek perdeden "Alayına!" diyerek kostaklanma gösterilerine başlardı.
Aksesuar da kullanırdı şark kurnazlığı yöntemleriyle. Sözgelimi ip... Hani şimdi İYİ'ye "İp" diyor ya, o ne iplere sarılmış, ne iplerden atlamıştı. Bir Abdullah'ı o ipten almış, bir başka Abdullah'a ip uzatıp en yukarılara çekmişti. Ve sonra gazaba gelip Abdullah'ın ağasına fırlatmıştı o ipi.
Aksesuar çoktur onda, hemi de en antikalarından... Halkın yâdından, ağız tadından, belleğinden çıkmış püskeviti bile o gündeme sokmuştu güldürerek... Bu güldürmelerle gülüncün tarlasında gül bitti, oy ve yandaş kazandı.
Bitmedi, aksesuar pek çoktur onda, tespihler, antika otomobiller ve bir de köstekli saat...
O saat günde bir kez bile doğruyu göstermiyordu, gösteremiyordu. Bu suratı asık kostak, gözünü ağarttı mı, "Dön, ben döndükçe, dön benimle" dedikçe, dönüyor, vakitleri karman çorman ediyordu, yelkovanı yel kovmaktan vaz geçmiş, kehanet kovalıyordu hurufilik ederek; akrebi ise kıskacına almış mantık kavramını, sokuyordu.
Bu köstekli saatle hem kostaklanıyordu, hem istekleniyordu... İstekleri iki: O koltuk ve o masa... Davası ekmek davası değil, yürek davası değil, bilek davası hiç değil...
Dönüyor semazenlerin bile başlarını döndürüp akıllarını karıştırarak; istiyor ki ben döneyim, köstek saatim dönsün zamanları karıştırarak, benimle tüm siyaset alemi dönsün "Dönüver de meydan senindir" diyerek.
Hâlini şiir edeyim mi bunun:
Döngüde fırfır, inatta katır, uyumda kısır
Gücü yetince vur-kır, yalandan bağır, şişirme bahadır
Ak efendileriyle fıkır fıkır, kıkır kıkır
Tekmili tıkır tıkır, komutu şakır şakır
Rol keser şıpır şıpır
Koltuğa hazır, eyleme hayır, uyuşuk sabır
Dilinde Hızır, içinde hınzır
Her seçim aynı dönekçe tavır
Diyorsun ki yazma alınır
Yazmasam hatırı kalır...
Dönekçe tavır, dönme-döndürme ya, böylesine ilkesiz döngülere artık dayanamadı o köstekli saatin zembereği, boşalıverdi sonunda.
Zemberek boşalınca, şaşırtmalar da açığa çıktı, bütün bunları örtecek aksesuar da daha icat edilemedi... Yardımcısı "Dana Gözlü Yürüyen Biftek"in ağız bozmaları da ciddiye alınmıyor artık...
"Estek-köstek" turlarındadır şimdilerde, diyor ki kurmaylarına "Sokamıyorum (iğnem paslı), sokulayım dedim o kurulu güce; yıkamıyorum o zaman üstlerine yıkılayım. Fena mı bu? Bu ince taktiği anlamıyorlar..."
Bak sen? Oysa sen "Başyüce"nin ayağının altına milliyetçiliği serdin yükseklere tünemek uğruna... Milat koydun kendince, "Vasfî değildir milattan öncesi sözlerim" diyebilmek, unutturmak, yutturmak uğruna.
Yani köstekledin Türk Milliyetçiliğini, yürümez duruma getirdin, yüz bırakmadın.
Bunu ödeyeceğini bil, kaça patlar sana, onu da göreceğiz yakında...