Erdoğan'ın paşalığı, Bahçeli'nin yüzüğü
Danıştay Başkanı AKP Genel Başkanı ile çay toplarsa, Danıştay'ın kadın hakimi Muharrem İnce'yi eleştiren Tweet atar.
Genelkurmay Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a rakip olmasın diye Abdullah Gül'e baskı ziyareti yaparsa Afrin Paşası büyük bir keyifle İnce'yi eleştiren Erdoğan'ı alkışlar.
Erdoğan "paşaların paşasıyım" derse, Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un Sözcü Gazetesinde yer alan Gökmen Ulu haberindeki şu sözleri akla gelir:
"1982 Anayasasının başkomutanlık ile ilgili kısmı 1924 Anayasasından alınmıştır. 112. Madde 'başkomutanlık TBMM manevi şahsiyetinden ayrılmaz, Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilir' der. Bu yoruma ve tartışmaya açık, başkomutanlık dediğiniz zaman silahlı kuvvetlere emir verecek durumda olması lazım. Temsil ayrı, emir komuta olayı ayrıdır.
O maddede Genelkurmay başkanı silahlı kuvvetlerin komutanıdır, genelkurmay başkanı savaşta başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanını namına yürütür, der. Benim görüşüm, başkomutanlık savaş halindedir barışta başkomutanlık olmaz, o halde başkomutanlık savaş hali ile ilgilidir."
Türkiye savaşta olmadığına göre başkomutanın Genelkurmay Başkanı orgeneral Hulusi Akar olması gerekir.
16 Nisan anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Genel Başkanlığını da resmen üstlendi.
Bu durumda;
Türkiye Cumhuriyetinin Başkomutanı AKP Genel Başkanı mı oluyor?
Hulusi Akar'a da "Abdullah Gül'e git bir gözük de cumhurbaşkanı adayı olmasın" diye siyasi görev mi veriyor?
Genelkurmay askeri değil siyasi bir kurum mu oluyor?
Ak Genelkurmay desek, içinize siniyor mu? Aklınıza yatıyor mu? Partili başkomutan olur mu?
***
DEVLET BAHÇELİ
Genel Başkan Bahçeli, "Medya MHP'ye yer vermiyor" diyor.
Nasıl yer versin ki?
Cumhurbaşkanı adayı yok, tek başına seçime giren MHP yok, iktidar ortağı olma hedefi hiç yok.
Bu yokluktan varlık çıkar mı? Çıkmaz.
Ancak Ramazan Bayramı'nın birinci gününde partililer ile bayramlaşan Bahçeli'nin taktığı 8 köşeli yüzük ile yüzüğü tamamlayan rozet medyanın dikkatini çekti ve haber oldu.
8 köşeli Selçuklu yıldızının anlamına yer verdi medya ki ben de bu maddelere siyasi yorumlarımı ekleyelim:
Rabbine şükretmek - Cumhur ittifakında yer alarak yüzde 10 Barajını aşacağı için Rabbine şükretmek
Merhamet, şefkat - Erdoğan'ın seçilmesi için yeterli oyu almayacağını anlayınca acıyıp MHP'nin AKP ile ittifak yapmasını sağlamak.
Sabretmek - 24 Haziran'da AKP'nin iktidar olmasını sabırla beklemek.
Doğruluk - Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı adaylığını ve AKP'nin iktidar olmasını taviz vermeden net şekilde savunmak.
Sır tutmak - AKP ile ittifakın gerekçelerini, erken seçimi neden istediğini sır olarak saklamak.
Sadakat - AKP'ye karşı tam bağlılığın 24 Haziran'dan sonra da devamını net şekilde ortaya koymak.
Cömertlik - Cumhurbaşkanlığı adaylığını Recep Tayyip Erdoğan'a cömertçe sunmak.
***
TEMEL KARAMOLLAOĞLU
Duayen spor yazarı Erden Aktoğu çok vefalı bir meslektaşımdır. Resmi ya da dini bayram ve önemli günlerde mesaj yerine telefonla arar kutlama yapar. Ramazan bayramı kutlaması sonrası İstanbul'daki siyasi havayı sordum. Aktoğu Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nın iftarına davetli olarak katıldığını söyledi.
Önce şunu söyleyeyim yıllardır siyasileri takip ederim neredeyse ilk kez spor yazarı bir meslektaşımın davet edilmesine sevindim. Saadet Partisi Basın müşaviri meslektaşım Mustafa Yılmaz ve Temel Karamollaoğlu'nu kutluyorum.
Sözü Aktoğu'na bırakayım:
"O gece Temel Bey, mevcut durumun son derece hassas olduğunu, siyasi platformda yer alan tüm partilerin taşın altına elini sokması gerektiğini söyledi. Bu noktada, A partisi, B partisi, C partisi olarak farklı tellerden çalmamaları gerektiğini, tek vücut halinde AKP'ye dolayısıyla Erdoğan'ın tek adamlık egosuna karşı durmalarının önemine değindi.
Bu noktada kazanımın, kesinlikle bir parti adına değil, ülke çıkarına olduğunun da altını çizdi. Siyasetin hiçbir partinin arka bahçesinde gerçekleşemeyeceğini, hiçbir liderin de; "Benden sonra tufan" mantığı gütmemesi gerektiğini söyledi.
Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de hiçbir siyasi partinin ülke yönetim kriterlerini kişisel egolarıyla belirleyemeyeceğini, ancak mevcut iktidarın maalesef bu mantıkta olduğunu söyledi. 'Değiştir' sloganının tek adam hegemonyasına karşı bir dik duruşun uzantısı olduğunu, bu duruşun mevcut durumda, AKP dışında tüm siyasi partilerce bir şekilde sergilendiğini belirtti.
Bu arada, Saadet Partisi'nin Edirne'den Ardahan'a tüm yurdum insanını kucakladığını ve hiçbir vatandaşımızı, 'öteki' kategorisinde görmediklerinin de altını çizdi."