Erdoğan'ın kurmayı var mı?
Tayyip Erdoğan'ın siyasi yürüyüşü sırasında elbette bir danışman kadrosu olmuştur. Bu kadro zaman içinde değişmiştir, fakat gerek Başbakanlığı, gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında Türkiye'nin büyük olaylara sahne olması, dış politikadaki vahim hatalar, iç politikada devletin kuruluş felsefesinden sapılması ve Türk kimliğine karşı tavır alınması, Erdoğan'ın gerçek bir kurmay kadrosunun olmadığını gösterir.
***
Burada Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun'a çıkanlardan olan Hüsrev Gerede'nin anlattığı bir anıyı yıllar sonra tekrar paylaşmam gerekiyor.
"Birinci Dünya Harbi sonunda, yani Mütareke esnasında, Kafkas cephesinde Kâzım Karabekir'in kurmay başkanı iken, tedavi için izinli olarak İstanbul'a gelmiştim. Bir gün Mustafa Kemal Paşa'nın beni görmek istediğini söylediler.
Şişli'deki evine gittim, emirlerini sordum. 3. Ordu Müfettişliği'ne tayin edilmiş olduğunu söyleyerek, 'Sizi erkân-ı harbiyeme almak istiyorum' dedi.
Derhal muvafakat ederek, düşman işgali altındaki İstanbul'da, ancak kendilerini ziyaret etmek için üniformamı giydiğimi söyledim.
'Şimdi neyle meşgulsün?' diye sordu. Cevap verdim:
-Millî sahada, vatandaşlarımızı ikaz etmek üzere arkadaşlarımla çalışıyorum. Aynı zamanda Memleket gazetesine müstear isimle yine vatani ve millî konularda yazılar yazıyorum.
Dedi ki:
-Düşman süngüsü altında millî birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında, hamiyetli, fedakâr arkadaşlar, el ele vererek memleketin istiklâli ve milletin hürriyeti için çalışabilirler. Ben de zaten onun için gidiyorum.
O anda İstanbul'a çöken kâbustan sıyrılmış gibi ruhumun bir ümit ışığıyla birdenbire aydınlanmış olduğunu hissettim, 'Yarından itibaren emrinizdeyim Paşam' dedim ve tarif edilmez bir heyecanla evime giderek çantamı hazırlamaya başladım.
Birkaç gün sonra da Samsun'a birlikte hareket ettik. Fakat henüz İstanbul'dan ayrılmadan, Kavaklar hizasında iken, Mustafa Kemal'in bu sefere ne maksatla çıktığını bir daha belirten, çok enteresan bir hadiseye şahit olduk. Karadeniz'e çıkmak üzere iken vapurumuz durdu. Bir motor ile yanaşan işgal devletleri zabitleri güverteye çıktı.
Biz, ne oluyor, bunlar ne istiyor diye bakınırken Mustafa Kemal, kaptana sordu:
-Bu herifler niçin gelmişler?
Kaptan 'Efendim, silâh ve cephane arıyorlarmış' deyince Mustafa Kemal güldü:
-Sersem herifler! Cephane ve silâh değil, biz kafa götürüyoruz!"
(Hilmi Yücebaş, Atatürk'ün Nükteleri, Fıkraları, Hatıraları, Yeni Matbaa, İstanbul 1963, S. 90)
***
Biz bu anıyı ilk naklettiğimizde "Mevcut millî yapılanmalar, Türk Milleti'nin içinde örümcek ağı gibi örgütlenmiş, aslında çok zayıf, fakat örgütlü olduğu için her konuda belirleyici olabilen dış kaynaklı sistemler tarafından yönlendiriliyor. Halk dört senede bir bu sisteme ortak ediliyor. Aslında halkın hiçbir seçeneği yok. Kimi seçerse seçsin, sonuç aynı oluyor. Çünkü bütün millî görünen yapılanmalar, söz konusu sistem tarafından yönlendiriliyor.
Bu durumdan çıkış için çeşitli yollar vardır. Fakat bu yolların hepsinden önce gelen, cephane ve silâh değil, hatta bir dostumun söylediği gibi 'hazreti mermi' de değil, Atatürk'ün Anadolu'ya taşıdığı gibi bir 'kurmay kadrosu'dur; kafadır!" demişiz.
***
FETÖ'nün örümcek ağı, dış kaynaklı sistemlerden sadece biridir. Türkiye 1952 yılından beri, NATO ve onun gizli örgütü Gladio tarafından yönlendirilen, hizadan çıkarsa darbelerle hizaya getirilen, Amerika'da eğitim almamış neredeyse hiçbir üst düzey yöneticisi bulunmayan bir ülkedir. Böyle bir devlet yapısını millî çizgiye oturtmak, mevcut kurmay kadrosu ile mümkün değildir!