Erdoğan'ın elini sokan akrep!
Tayyip Erdoğan, "Terör eninde sonunda dönüp kendini tutan eli sokan bir akrep gibidir çünkü karakteri budur, cibilliyeti budur. Bugün bizim ülkemizde patlayan bombalar, yarın mutlaka onları ülkemize gönderenlerin ellerinde de infilak edecektir. Biz hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın, terörü, terör örgütlerini, teröristleri topyekûn reddeden bir ülkeyiz. Aynı onurlu tavrı diğer devletlerden de bekliyoruz" dedi.
Tayyip Erdoğan, kendisine verilen devlet bilgilerine dayanarak konuşuyor. Bu bakımdan, canlı bombaları Türkiye'ye gönderenlerden bahsediyor! Sözlerin tamamına bakarsanız, canlı bombaları gönderenlerin, "devletler" olduğu kabulü ortaya çıkıyor!
İşte biz de yıllardır diyoruz ki, "Terör eylemleri, devletlerin istihbarat örgütlerinin yönlendirmesiyle ve desteğiyle yapılır. Bu bakımdan, Türkiye'ye yönelik eylemler terör görünümlü bir savaştır!"
Tabii, Türkiye'nin de Suriye'deki silâhlı muhalefeti, meselâ El Nusra'yı, Özgür Suriye Ordusu'nu desteklediğini hatırlamak gerekir. Tayyip Erdoğan, o zaman "muhaliflere lojistik destek veriyoruz" diyordu! İşte o desteklediği gruplardan dönüşen IŞİD, akrep gibi kendini tutan eli sokmaktadır.
Mümtaz'er Türköne ise "Yeni bir Erdoğan doğuyor" başlıklı yazısında, "Herkes bildiği-tanıdığı Erdoğan'ı unutsun. Karşımızda yeni, hatta yepyeni bir Erdoğan var" diye yazdı.
Türköne, özetle "Hakkı teslim edelim: İktidar teorisyenlerinin 'Erdoğan'a diz çöktürmek istiyorlar' tezi bir ölçüde doğru çıktı. 'Bir ölçüde' diyorum, çünkü karşımızdaki tablo diz çökmenin, hatta teslimiyetin çok ötesinde; sadece Erdoğan değil, onun üzerinden Türkiye dönüştürülüyor. Kısa zaman zarfında Türkiye, bölgede geleneksel konumuna geri dönecek. Dünyaya kafa tutmak, birilerinin haklarını savunmak, bölge liderliği yapmak gibi iddiaları artık unutun.
Şu soru zihninizi meşgul edebilir: Ondan kurtulmak varken neden hâlâ Erdoğan'da ısrar ediliyor?
Bu sorunun ikili bir karşılığı var. Birincisi elbette Erdoğan'ın bu rolü kabul etmesi, ikincisi ise bu seçeneğin maliyetinin daha düşük, kazancının daha fazla olması..." diye yazdı.
Türköne, başkanlık sistemi ve yeni anayasanın artık imkânsız olduğunu da belirtti ama Erdoğan'ı dış politikayı değiştirmeye zorlayan gücün ne olduğu konusunda bir görüş belirtmedi.
İngiltere'deki Chatham House'un Türkiye uzmanı Fadi Hakura ise "Türkiye'deki dış politika değişiklikleri neden istikrar getirmeyecek?" başlıklı yorumunda özetle şöyle dedi:
"Tayyip Erdoğan, bölgesel güçlerle ve komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi gereğinin aciliyetini anladı... Türkiye, komşularıyla düşmanlık veya soğukluk oluşturan ideoloji güdümlü dış politikadan vaz geçti ama Erdoğan, her zamankinden daha savunmasız görünüyor. Çünkü iç politikada çatışmacı siyasetle düşmanlıklar üretti. Türkiye'nin yönetim şeklini dönüştürmek ve kendi şahsi emellerine ulaşmak isterken medyayla, yargıyla savaştı, düşman kabul ettiği yargıçları emekli ediyor veya daha düşük görevlere gönderiyor. Türk devletinin laik karakterini daraltmak için adımlar attı. Kürt sorununu da çözemedi."
Hayatta keskin dönüşler yapan, diyelim ki belli bir yaştan sonra tipini, dinini, ideolojisini değiştiren insanlar, sonuç olarak başarısızlığa mahkûmdur.
İnsanların, istikrarlı bir siyasi yürüyüş sonunda, önemli makam ve mevkilere ulaşması elbette başarıdır ancak, "Beni sadece vatana ihanetten yargılayabilirsiniz, o da Meclis'in dörtte üçü karar verirse" diyerek makamın arkasına sığınmak zorunda kalmak, nasıl bir sonuçtur?
Dün her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen ama bugün herkesten daha fazla milliyetçi kesilen bir siyasi kişilik, kime güven verir?
Ayrıca akrepten şikayet etmek, dostlarını, "kardeşim" dediği insanları, kendi iktidarını sürdürmek adına harcayanlara yakışmıyor...