Erdoğan, KKTC'de söylediklerinin arkasında durur mu?
Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeniden seçildikten sonra ilk yurt dışı ziyaretini, aynı gün içerisinde, önce Azerbaycan'a sonra da KKTC'ye yaptı. Erdoğan KKTC'de Cumhurbaşkanı Akıncı ile baş başa yaptığı görüşmede Kıbrıs sorununu, 4'lü koalisyon hükümeti liderleri ile yaptığı toplantıda ise KKTC'nin ekonomik sorunlarına çözüm getirilmesi hususunu görüştü. Erdoğan, Akıncı ile yaptığı ortak basın toplantısında çok önemli mesajlar verdi. Akıncı'nın, Erdoğan'ın yaptığı konuşma sırasında ve sonrasındaki tavırları, Erdoğan'ın söylediklerinden pek memnun kalmadığını göstermekteydi. İkili arasında Kıbrıs sorununa çözüm bulma konusunda önümüzdeki dönemde izlenecek yol ile ilgili bir krizin yaşandığı artık gizli değildir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun 20 Nisan tarihinde KKTC'ye yaptığı ziyarette, Cumhurbaşkanlığında düzenlenen zirve toplantısında, iki devletli veya konfederal çözüm modelini masaya yatırmasının hemen ardından 30 Nisan'da Akıncı'nın adeta nispet yaparcasına ve Çavuşoğlu'nun önerilerine karşı duruş sergilercesine, Guterres Çerçevesi'nin müzakerelerde stratejik bir belge olarak kabul edilmesini önermesi sonrasında Akıncı ile Ankara'nın arasının daha da gerildiği biliniyor. Hatırlanacağı üzere, Guterres Çerçevesi Türkiye'nin garantörlüğünün, tek yanlı müdahale hakkının ve Kıbrıs'taki askeri varlığının sonlandırmasını öngörmektedir. Akıncı yetkisi olmamasına rağmen öneriyi yaparken ne KKTC makamlarına, ne de Türkiye'ye danışmış, adeta kendi kafasına göre hareket ederek anayasal suç işlemiştir.
Erdoğan'ın KKTC ziyareti bu gergin atmosferde gerçekleşti. Erdoğan ortak basın toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin önümüzdeki süreçteki siyasetinin ana ilkelerini ortaya koydu.
Erdoğan konuşmasında Türkiye'nin Kıbrıslı Türklerin asla bir azınlık haline getirilmesine izin vermeyeceğini belirtti.
Geçmişte olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıslı Türklerin her zaman yanında olacağını, uluslararası hukuk çerçevesinde haklarının savunucusu olacağını vurgulayan Erdoğan, Kıbrıs'a Türkiye'den ulaştırılan ve Ada'nın en büyük ihtiyacı olan hayat suyunun, Kıbrıs Türklerinin hem stratejik hem de ekonomik alanda güçlenmesine yönelik bir adım olduğunu söyledi.
Önümüzdeki dönemde KKTC'yi Doğu Akdeniz'de bir çekim merkezi haline getirerek kişi başına düşen millî geliri iki katına çıkarmayı hedeflediklerini kaydeden Erdoğan, ortak bir anlayış ve akılla bunun gerçekleştirileceğini ifade etti.
"Rumların bir ortaklık kurmaya, siyasi gücü paylaşmaya niyeti yok"
Son 50 yılda Türk tarafının bir çözüme ulaşılması için tüm çabayı ortaya koyduğunu bir yıl önceki konferansın (Crans Montana) sonuçsuz kalmasıyla bu çabaların sona erdiğini anlatan Erdoğan, Kıbrıslı Rumların kendilerini Ada'nın tek hâkimi gördüğünü ve Kıbrıslı Türklerle ortaklık kurmaya ve siyasi gücü paylaşma niyeti olmadığını, geçen bir yıllık sürede bu durumun değişmediğinin görüldüğünü vurguladı.
Kıbrıslı Rumların, Türklerle ortak bir gelecek kurma planları olmadığından artık kimsenin şüphe duymaması gerektiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin, Kıbrıslı Türklerin çözümsüzlüğün mağduru olmasına ve Kıbrıslı Rum devletinde azınlık haline gelmesine izin vermeyeceğini söyledi.
Doğu Akdeniz'de istikrarın gelişmesine katkı sağlayacak bir çözüme özellikle çaba ve katkı sağlamaya devam edeceklerini söyleyen Erdoğan, bu süreçten bağımsız olarak geçmişte olduğu gibi gelecekte de Kıbrıslı Türklerin yanında olacaklarını ifade etti.
Erdoğan, konuşmasının sonunda Kıbrıs Millî Davamız etrafında kenetlenilmesi gerektiğinin önemine de vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı Akıncı yaptığı konuşmada sonuç odaklı olmayan, ucu açık görüşmelerle bir yere varılamadığının anlaşılmış olmasına vurgu yapmasına karşın hâlâ daha 'federal' bir çözüm için kapıyı açık bırakan tutumuyla, Rum tarafı ile yeni bir müzakere sürecine gönüllü olması anlaşılır değildir. Rum tarafı günlerdir Kıbrıs Türkünü azınlık olarak gördüğünü vurgulamaktadır. Garantilerin ve tek yanlı müdahale hakkının kalkması ile Türkiye'nin adadaki askeri varlığının ilk günden sıfırlanması gerektiğinin anlaşma için kırmızı çizgileri olduğunu belirtmektedir. Buna rağmen CB Akıncı'nın hâlâ daha müzakereye istekli bir havada olmasını anlamak mümkün değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın federal ortaklık olmayacağını ve Rumla ortak bir geleceğin mümkün olmadığını belirtmesinin ardından Akıncı'nın büyük bir şok yaşadığı açıktır. Bana göre Lute ile başlayacak yeni nabız yoklama sürecinde, Türkiye kararlı tutumunu sürdürmeli ve federal bir çözüm yoluna gidilmesinin, hele hele Guterres Çerçevesi'nin müzakerelerde stratejik bir paket anlaşma olarak kabul edilmesinin, mümkün olmadığını ortaya koymalıdır. Akıncı'nın federal çözüm yolundan vazgeçmemesi halinde, Erdoğan ile yaşayacağı kriz sonrasında görevini bırakması olasılık dahilindedir ve bu KKTC için en hayırlısı olacaktır.