Erdoğan dedi diyeceğini!
Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin taziyesinin Fransız
basınındaki yankısı şöyledir: Le Monde gazetesi, 2002’den beri iktidarda bulunan hükümetin şimdiye kadar reddettiği bir konu hakkında, attığı son adımla önceki hükümetlerden daha farklı bir yaklaşım takındığına dikkat çekmiştir.
Le Parisien gazetesi de Türkiye Başbakanı’nın resmi olarak 1915 yılında öldürülen Ermenilerin torunlarına Türkiye’nin taziyelerini ilettiğini vurgulayarak bunun Türkiye tarihinde bir ilk olduğunu ifade etmiştir. Haberde Ankara’nın 1915-1917 yılları arasında Anadolu’da 500 bin civarında Ermeni’nin katledildiğini tanıdığını savunurken ‘soykırım’ ifadesinin ise reddedildiğini yazdı.
Reuters ise açıklamayı ‘Erdoğan’dan beklenmedik taziye’ başlığıyla geçti. Erdoğan’ın 1915 olayları için ‘insanlık dışı’ dediğini belirten Reuters, “1915’te ölen Ermenilerin torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” sözlerine yer verdi.
Tayyip Erdoğan, ‘ecdat’ dediği Osmanlı’nın son zamanlarında yapılan Ermeni Tehcirini “I. Dünya Savaşı esnasında, gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiseler” olarak nitelendirmişti.
İç basında ise Ermeni Açılımı denilince gözlerini dört açan kalemler Erdoğan’ın bu açılımını “yetmez ama evet” bağlamında ele almışlardır. Bu kalemlerden bazılarının konuya ilişkin değerlendirmeleri şöyledir:
İsmet Berkan, Erdoğan’ın yeni açılımıyla ilgili olarak şunları yazıyor: Erdoğan’ın “Gezi olaylarında hayatını kaybeden onca kişiye başsağlığı dilemediği” bir yana “O Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı. Onun adına yapılan yazılı açıklama, bir çeşit hukuk metni. Bundan sonra uluslararası ilişkilerde bu metne sık sık atıf yapıldığını göreceğiz”.
Murat Bardakçı ise Erdoğan’ın Ermenilere yönelik taziyesi özelinden şu tarihi tespiti yapıyor: “97 sene önceki özür metnini Sadrazam Mithat Paşanın oğlu yayınlamıştı. Metinde “şiddetle kınıyoruz ve böyle karar dinimizde yok” deniyordu. Bu Ermenilere propaganda malzemesi oldu”.
Ümit Kardeş, taziyeden yola çıkarak “Mezalim ve katliam insaniyetle bağdaşmaz. İnsanlığın vicdanında mahkûm olmak, soykırımla yargılanmaktan daha haysiyet kırıcıdır” diyerek atılması gereken adımları birbiri peşi sıra sıralıyor:
“Türkiye, yaşatılan mezalim ve katliamları kabul ettiğini ve bundan dolayı toplum ve devlet olarak... bunu yapanların zihniyet ve eylemlerini mahkûm ettiğini bütün dünyaya duyurmalıdır. Bu yapıldıktan sonra diyasporada yaşayan tüm Ermenilere yurttaşlık daveti yapılmalı ve kendilerine T.C. yurttaşlığı verilmelidir. Bu; diyaspora Ermenilerinin, atalarının binlerce yıl yaşadığı, mallarını, mülklerini, anılarını ve tarihlerini baskı soncu bıraktıkları coğrafyaya dönüşleriyle birlikte öfkeye dönüşen acılarını azaltacaktır. Ermenistan sınırı hiçbir koşul öne sürülmeden açılmalıdır. Türkiye, Ermenilerin acılarını azaltırken kendi korku, kompleks ve kaygılarından da kurtularak özgürleşecektir”.
Cengiz Çandar buna ilave olarak şunları söylüyor: “1915’te olanı tanımak yerine ona ‘mazeret’ ararsak, hep birlikte çürürüz. Tanırsak ‘özgürleşiriz’.
Murat Belge, ise konuyu Türkiye’nin “24 Nisan’ın 100. Yılında dünyadan gelecek “tepkileri yumuşatmaya yönelik hazırlıklar” olarak değerlendiriyor. “Siyasî mesajları yukarıdan almaya böylesine alışık bir toplumda taziyenin “Başbakan”dan gelmesi insanları daha rahatlatacaktır” sonucuna varıyor.
Amberin Zaman da “Ermeni soykırımının 99. yıldönümünü andık” diyor. Başbakanın taziyesini de gerekçe yaparak “Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınması, özür dilenmesi ve mağdurların mümkün ölçüde tazmin edilmesi gerektiği” görüşünü dile getiriyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise zafer kazanmış bir kahraman edasıyla şu değerlendirmeyi yapıyor: Mevcut algıyı kökten sarsacak adım attık... İki taraftan biri el uzatmışsa, o zihin ve gönül orada durur. Biz beklediğimiz karşılığı almayınca taziyemizi geri alıyoruz diyecek değiliz. Biz mevcut algıyı kökten sarsacak bir adım attık”.
Yapanlar yaptıklarını, söyleyenler de düşüncelerini söylediler. Söz sırası tarihin sahibi Türk Milletine gelmiştir. O ne diyecektir? Bekleyip görelim!