Erdoğan; "Aslolan Türk Milleti'dir!
Tayyip Erdoğan, terörle mücadele konusunda yeni yöntemler geliştirileceğini vurgulayarak, "Teröre karşı, terör örgütlerine karşı, ülkemizi terbiye etmeye çalışanlara karşı, Malazgirt ruhuyla, Osmanlı çınarının azametiyle, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nın azmiyle yeni bir seferberlik çağrısı yapıyorum" dedi.
Bu arada, Erdoğan, Brüksel'de kurulan PKK çadırları konusunda konuşurken "Bizim için birinci derece aslolan Türk Milleti'nin ta kendisidir" dedi.
"Türkiyeli"den, "aziz millet"ten vazgeçti herhalde...
***
Güzel ama bugüne kadar iç ve dış politikada düşman yaratarak var olan Erdoğan, içteki birliği ve komşularla iş birliğini nasıl sağlayacak?
Meselâ sorumlusu kim olursa olsun; Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın mezarının yanına tuvalet yapılmasına seyirci kalmak, yakışıyor mu? Birlik böyle mi sağlanacak?
Veya Esad'a "katil" demekle, Türkiye'ye yönelik terör son mu bulacak?
***
İçte ve dışta nasıl bir politika takip edilmesi gerektiğini İstanbul Barosu'nun terörle mücadeleye destek niteliğindeki açıklamasından bir bölüm okuyalım:
"Siyasi iktidarın ve onun bir parçası ve hatta başı gibi hareket eden Cumhurbaşkanı'nın; ülkeyi geren, toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran, hakaret derecesine varacak şekilde azarlayan, hedef gösteren veya hedef saptıran, alt kimliklere dayalı ayrıştırıcı eylem ve söylemlerinden, politikalarından vazgeçmesi gerekmektedir.
* Gerçekten terörle mücadele bakımından gerekli olan birlik ve beraberlik söylemlerinin, sadece terör saldırılarının ardından değil, bunun dışında da dile getirilmesi ve fiilen yaşama geçirilmesi şarttır.
* Bu çerçevede, aidiyet duygusunun temeli olan ulus olma bilincini öne çıkarması gerekir.
* Siyasi iktidarın yurtta barışı tehdit eden bu politikalarının yanı sıra, dünyada barış ilkesine aykırı olarak izlediği siyasetlerden de vazgeçmesi gereklidir."
(Açıklamanın tam metnini İstanbul Barosu'nun İnternet sitesinden okuyabilirsiniz.)
*
Dinî dolandırıcılık!
"Ünlülerin isim analizcisi" denilen Melike Aydın, kendisine başvuran bir vatandaştan, bekâr ve işsiz olan çocuklarının üzerinde büyü olduğunu iddia ederek o büyüyü bozmak için 6 bin lira aldığı anlaşıldığından, yargılama sonucunda "nitelikli dolandırıcılık" suçundan mahkûm edildi.
Anadolu Ajansı muhabiri Murat Kaya'nın haberine göre davanın açıldığı İstanbul Anadolu 16. Asliye Ceza Mahkemesi, 3 Aralık 2014 tarihli duruşmada verdiği kararla, suçun Türk Ceza Kanunu'nun 158/1. maddesinde geçen, "Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık" suçu olduğu, Yargıtay içtihatlarına göre, büyü ve muska şeklinde dini duyguları istismar ile gerçekleşen dolandırıcılık eyleminin "nitelikli dolandırıcılık" eylemi olarak kabul gördüğü ve bu suçun ağır ceza mahkemelerinde görülmesi gerektiğini kaydetti... Dosyanın gönderildiği Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi de bu yönde karar verdi.
***
Diyeceksiniz ki, "Ne var bunda? Böyle kararlar her zaman verilmiyor mu?"
Evet ama dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle Türkiye'de siyaset yapılıyor, iktidar olunuyor ve milletin kaderine etki edecek kararlar alınıyor, icraatlar yapılıyor, dinî dolandırıcılık yapılıyor; kimseden ses çıkmıyor.
Üstelik Anayasa'nın 24'üncü maddesi "Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz" diye kesin hüküm taşıyor... Anayasa'nın bu maddesi her gün en az bin defa siyasi iktidar tarafından ihlâl edilmiyor mu?
Cezası yok mu bunun?