Endişeliyiz bilmek istiyoruz

Bir şeyler oluyor.. Adını koyamadığım bir şeyler.. Olayların boy veren filizlerine baktığımda acaba korkmalı mıyız diye sormadan edemiyorum.

En sondan başlayalım:

Bir: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, oldukça sıkıntılı bir cümle kurdu. Diyor ki: "Fırat'ın doğusunda yönetimin yapısını demografi belirleyecek".. Yani kimin nüfusu ağırlıktaysa Fırat'ın doğusunu onlar yönetecek.

Ne demek bu?

Özerk Kürdistan demek. Çünkü Fırat'ın doğusunda onlar var ve ABD hâlihazırda orayı kontrol ediyor. Bu durumda sormak lazım: Siz Fırat'ın doğusunu Kürdistan özerk bölgesine mi bıraktınız?

Hani ABD'ye meydan okuyordunuz?

Millî idiniz?

Sizi kimse durduramazdı?

Ne oldu?

İki: Başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa'ya kafa tutuyorduk. Meğer Almanya el altından ambargo uyguluyormuş. Zeynep Gürcanlı bu durumu şöyle anlatıyor: "Almanya'nın, Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye kredilerine koyduğu gizli veto, Batı'dan gelecek yatırım imkânlarını da bıçak gibi kesmişti. Gazeteci Deniz Yücel üzerinden yapılan pazarlık sonucu, Avrupa Yatırım Bankası -şimdilik- vetoyu kaldırıp 1.5 yıl aradan sonra ilk proje kredisini onayladı. Ancak bu yeterli değil. Erdoğan'ın Avrupalı liderlerle birlikte fotoğrafının, son yıllarda Türkiye'yi yatırım portföyünden çıkaran Batı ülkelerinin, tavrını değiştirmesini umuyor Ankara."

Eğer durum anlatıldığı gibiyse casus ilan ettiğimiz gazeteci Deniz Yücel'in ansızın hapisten çıkarılmasına benzer tavizlerin nereye kadar varacağı sorusuna götürür bizi.

Öyle ise sormamız lazım: Türkiye'yi nereye götürüyorsunuz? Başka tavizler var mı?

Üç: Ana akım medya el değiştiriyor? Bu aynı zamanda rejim sorunu demektir. Medyanın bloke edilmesi, tek tabanca yayın yapıyor hale gelecek olması, hepimizi demokrasiye değil, daraltılmış özgürlüklerin hüküm sürdüğü otoriter rejime götürür. Ve bunun seçimlere yansıyan sonucu olur.

Kaliteli bir demokrasinin ön koşullarından biri bağımsız yargı ve bağımsız haber alma hakkıdır. Yani hür basındır.

Dört: İstiklal Marşı'nın bestesinin gündeme getirilmesi,

Beş: Atatürk'ün hutbelerden uzak tutulması,

Altı: İkide bir II. Abdülhamit'in öne çıkarılması, fesli Millî Mücadele düşmanlarının öneminin artıyor olması,

Yedi: Seçim kanununda yapılan değişikliğin ortak bir anlaşma üzerinden değil de salt ittifakçıların oylarıyla adeta dayatılarak çıkarılması,

Sekiz: Şeker fabrikalarının satışına karar verilmesi,

Dokuz: Afrin'de şahin olan Cumhur ittifakçılarının Ege'de sessizliğe bürünmesi,

On: Fırat'ın Doğu'sunda çoğunluk yönetiminin dillendirilmeye başlanması,

On bir: Tarım ve hayvancılığın bitirilmesi ve gıdanın ithalata dayalı hale getirilmesi,

On iki: Endüstri sonrası toplumun oluşmasına tek bir yatırım yapılmayıp, bütün çabanın ulaşım sektörüne ayrılması ve halkın köprülere, tünellere borçlandırılması,

On üç: Bunlara ve daha başkalarına bağlı olarak bütün hesapların iktidarı her ne pahasına olursa olsun bırakmama üzerine kuruluyor görüntüsü veriyor olması, ulus devletin yıkılacağı anlamına mı geliyor?

Bilmek istiyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları